31 Ekim 2008 Cuma

Köpek kardeş :)





Karadenizde tam fıkralık olaylarda yaşadık. Ayderde gruptaki yaşlıca bayanlardan biri gezilere pek katılmadı. Bunun yerine ev ziyaretlerine gitmiş. Gittiği evlerden birinde cenaze varmış. 3-4 kadın kuran okuma için tartışıyorlarmış. En sonunda bir tanesi diğerine "uzun bir dua okuma en kısasını seç, biz amin deriz" demiş. Bu dua okuma pazarlığı bize komik geldi. Diğerini de ben yaşadım. Fotoğraflarda gördüğünüz iki çocuğun fotoğrafını çekiyordum. Kız çocuğuna siz kardeşmisiniz dedim. (bu arada çocuk köpeği seviyordu) Verdiği yanıt şu oldu: "Hayır bu bizim köpeğimiz. Benim kardeşim değil, kardeşim şurada (göstererek)" dedi. Bende yaaa öyle mi diyebildim ancak.
Edit: Sevgili eşim ilk olay konusunda ufak bir uyarıda bulundu. Hafızam beni biraz yanıltmış. Konuşma şöyle geçiyormuş. "Duaların hepsi aynı, en kısasını seç, tesbihe geçelim"miş. Noelbabanın annesine de sevgiler buradan :)

En büyük rehber bizim rehber: Celal Özkan




Rehberimiz Celal'i anlatmadan geçmek olmaz. Celal tam bir karadeniz çocuğu. Lakabı Crazy Lazi. Trabzon doğumlu ve Balıkesir Üniversitesi Turizm-Otelcilik mezunu. Seyahatimizin bu kısmının çok keyifli geçmesini ona borçluyuz. Güleryüzü, hoşsohbeti ve yürüyüşlerde söylettiği türkülerle gezimizi unutulmaz tatiller arasına soktu. 4 senedir Bukla'da rehberlik yapıyor. Ve inanılmaz "su gibi" horon vuruyor. Kasım ayında askere gidecek ama asker dönüşü yapacağımız Karadeniz gezilerinde şimdiden tek tercihimiz Celal olacak. Buradan sevgili Celal'e tekrar teşekkür ediyorum. Bukla ile karadeniz turuna katılırsanız onun grubunda yer almaya gayret edin. İnanın hiç pişman olmazsınız.

28 Ekim 2008 Salı

Kavron (Kavrun) Yaylası - Fotoğraflar 1





Kavron (Kavrun) Yaylası






İkinci günümüzde sabah 7 gibi kalkıp sıkı bir kahvaltı yaptıktan sonra kumanyalarımızı hazırlayıp Kavron'a gitmek için yola çıktık. Kazım Koyuncu ve Fuat Saka'dan şarkılar eşliğinde güle oynaya aşağı Kavron'a vardık. Aşağı Kavronda küçük bir köy var. Konaklama imkan yok. Tırmanışa başlamadan önce girebileceğiniz tuvaletler de inanılmaz pis. (Ben anca burnuma kağıt tıkayarak girebildim) Köy meydanında kahvenin önünde arabamızı park edip, yukarı Kavrona tırmanmak için hazırlıklara başladık. (Yukarı kavron yaylası kaçkar dağına tırmanış yapacak dağcıların ilk kamp yeri) Tepelerde oldukça kar vardı ve 2200'den 2900 mt.'ye çıkacağımız için gözüm korkmadı değil ama yine de sırt çantalarımızı yüklenip tırmanışa geçtik. (2007 yılında köye düşen çığ 50 evin karlar altında kalmasına ve büyük maddi hasara yol açmış). Oldukça dik bir yamaçtan yarım saatlik bir tırmanıştan sonra karar noktasına vardık. (karar noktasında isteyen devam etmekten vazgeçip köye dönebiliyor) Tırmanışın dikliği ve çantamın ağırlığı yüzünden çok zorlandığım için geri dönmeye yada orada oturup beklemeye karar verdim ama rehberimiz Celal havanın karlı olması ve sis basma ihtimalinden dolayı buna izin vermedi. Açıkçası bu kadar zorlanabileceğimi düşünmemiştim ama mecburiyetten (daha doğrusu karda kaybolma ve bulunamama korkumdan) devam etmeye karar verdim. Celal'de çantamı alınca bir nebze rahatladım ama ne yalan söyleyeyim kar, kayalık arazi ve yorgunluk yürümeyi iyice zorlaştırdığı için attığım her adım bana işkence oldu. Elimdeki eşyaların çoğunu da oraya buraya attım dönüşte nasıl olsa bulurum, bulamasam da canım sağolsun diye. Kısa dinlenme molaları vererek (ekibin en sonunda olup, anca yetiştiğim için bu molalardan pek nasiplenemesem de) yaklaşık 3.5 saatlik bir yürüyüşün ardından Kavron zirveye ulaştık. İlk başta yorgunluk ve açlıktan çevreye hiç bakamadım. İlk yaptığım iş bir kayanın üzerine tünemek ve kumanyamı yemek oldu. Biraz dinlendikten sonra buranın ne kadar güzel olduğunu fark ettim. (hatta iyi ki çıkmışım bile dedim) Yukarı Kavron bir buzul vadisi ve biri küçük biri büyük olmak üzere iki tane de buzul gölüne sahip. Yaz aylarında yapılan tırmanışlarda göle girenler bile oluyormuş. Manzara gerçekten muhteşemdi. 45 dakikalık bir moladan sonra dönüş için yola çıktık. Dinlendiğimiz ve en azından tırmanmayacağımız için dönüşün daha kolay olacağını düşünürken yanıldığımızı anladık. Güneş çıkıp karların çoğu eridiği için her yer çamur olmuştu ve dik yamaçlardan inmek tehlikeli bir hal almıştı. Bu yüzden sekiz kişi elele tutuşup zincir kurarak inmek zorunda kaldık. Bir iki kere kayıp düşsek de dik yamaçları az hasarla atlatıp 2-2.5 saatlik bir yürüyüşten sonra karar noktasına vardık.

24 Ekim 2008 Cuma

Taş Konaklar - Çamlıhemşin




Çamlıhemşin'de tepelere inşa edilmiş çok güzel taş konaklar var. Ne yazık ki çoğu terk edilmiş ve harap halde. Rehberimiz Celal'in anlattığına göre bu ve civar köylerdeki erkekler eski zamanlarda çalışmak için Rusya'ya gitmişler. Döndükleri zaman orada gördükleri yapı tarzını kendi köylerinde uygulamışlar. Rusyada öğrendikleri meslek çoğunlukla unculuk, pastacılık ve fırıncılık olmuş ve geçmişten günümüze böyle devam etmiş.  Bu yüzden en başarılı pasta ve ekmek ustaları Çamlıhemşinden çıkarmış. 

Şenyuva Köyü ve Köprüsü - Çamlıhemşin






Zilkale ve Palovit gezilerinden sonra Çat vadisinde yemek molası verdik. Mıhlama, salata ve köfteden oluşan lezzetli yemeğimizin ardından tekrar minibüsle Çamlıhemşin'e doğru yola çıktık. Fırtına deresi üzerindeki köprülerden biri olan Şenyuva köprüsü'nde arabadan inip 1-1.5 saatlik bir yürüyüş için hazırlanmaya başladık. (Fırtına deresi üzerinde 10 adet tarihi köprü var. Bu köprüler kültür varlığı olarak tescil edilmişler ve harçsız taşyapı olarak Bizans yapı tarzından esinlenerek inşa edilmişler. Köprülerin tümü akarsu yatağının iki yanında karşılıklı birer ayak üzerinde yükselen yuvarlak yada hafif sivri kemerli bir yay görüntüsündeler. Yay biçiminin amacı ise sık sık taşan akarsuların altında kalmaması ve yıkılmamasını sağlamak). Şenyuva köprüsünde yapılan hazırlık ve fotoğraf çekimlerinden sonra yürüyüşe başladık. Yürüyüşün 40-50 dakikası dik bir yamaçtı. Oldukça zor bir tırmanışla tek kişinin geçebileceği patikalardan yürüyerek bir dağ köyü olan Şenyuva köyü'ne (eski adı Çinçiva) ulaştık. Köyün içinden geçerken o gün bayram olduğu için köylülerle bayramlaşıp yolumuza devam ettik. Köydeki evler çok güzel, insanlar çok içtendi. Hatta bir ana-kız camda makinamıza poz bile verdi. Yaşlı bir teyze de bütün grubu teker teker öpüp, bayramlaştı. Dere geçişleri yaptıktan sonra köyden ayrılıp dönüş yoluna girdik. Dönüş yine dik bir yamaçtan inişti. Bu güzel yürüyüşün ardından başa gelinebilecek en kötü şey ise benim bu yamaçtan düşüp, can havliyle ısırgan otlarına tutunmam oldu....

22 Ekim 2008 Çarşamba

Ayder Yaylası



Ayder yaylasından da bahsetmeden geçmek olmaz. Yayla yörenin en popüler turizm merkezi. Yaylada bazıları pansiyon yada otele dönüştürülmüş birçok ahşap yapı var. Bizim kaldığımız Bukla Oberj'de bunlardan biriydi. Birkaç beton yapı dışında ortamı bozan pek birşey yok. Ayder yemyeşil çamlar, çayırlar ve masmavi bir gökyüzü ile gerçekten görülmeye değer güzellikte. Burada bir de kaplıca var. Gezilerimizden fırsat bulamasak da dediklerine göre kaplıca yakın zamanda yenilenmiş, güzel bir tesis. Rehberimiz Celal'in dediğine göre bölgede yazları boğa güreşleri ve yayla şenlikleri düzenleniyormuş.

Palovit Şelalesi





Zilkale'de kısa bir mola verdikten sonra ikinci durağımız Palovit şelalesiydi. Palovit şelalesi Palovit vadisinde bulunan yaklaşık 15 metrelik bir şelale. Ormanlık alanda yapılan yaklaşık 1 saatlik yorucu bir yürüyüşten sonra şelaleye ulaştık. Yürüyüşün zorlu olmasının sebebi de çok çamurlu bir yol olması ve sırt çantalarımızın ağırlığıydı. (Çantalarımıza yağmurluk, yedek t-shirt, çorap vs. koymuştuk. Her ne kadar bayanlar üst değiştiremese de çantadakiler erkeklerin çok işine yaradı).  Bilek hizasında çamurlara bata çıka yürümek bacaklarımızı oldukça yordu. Ama şelalenin güzelliği ve mola verdiğimiz alanın huzurlu ortamı yorgunluğumuzu aldı götürdü. Bu arada Palovit Şelalesi bu çevrede debisi en yüksek olan şelale.

Zilkale - Çamlıhemşin




Turun ilk gününde Zilkale, Palovit şelalesi ve civar yerleri gezecektik. Sabah çok erken saatte kalkıp güzel bir kahvaltı ettikten sonra bindik tur arabasına Kazım Koyuncu'nun şarkıları eşliğinde ilk durağımız olan Zilkale'ye vardık. Zilkale Fırtına vadisine hakim bir yol üzerinde yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuş. 8 burç ve bir gözetleme kulesinden oluşuyor. Aldığımız bilgilere göre kalenin kesin yapım tarihi bilinmemekle beraber kervanların yol güzergahı üzerine kontrol amacıyla 14. veya 15. yüzyılda Trabzon krallığı öncesi Kommenoslar tarafından yapıldığı tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde de kullanılmış. Kalenin içinde restorasyon çalışmaları devam ettiği için ziyaretçilere kapalı.

21 Ekim 2008 Salı

Bukla Oberj


Uzun ve yorucu geçen günlerin ardından Yayla turuna katılmak için en sonunda Ayder'deydik. Turu düzenleyen firma Bukla turizmdi. Bukla yurtiçi, yurtdışı, hafta sonu, günübirlik birçok tur düzenliyor. Karadenizde de oldukça iddialılar. Sanırım bunun sebeplerinden birisi de sahipleri olan Bülent Saraloğlu ve Okan Yenigün'ün Rize Ardeşenli olması. Bukla'nın ayder yaylasında Bukla Oberj adında güzel bir oteli var. Ahşap mimarisi çok hoş. Odalar sıcak ve temiz, yemekler de gerçekten çok lezzetli. Geceleri canlı müzik ve tulum eşliğinde yapılan horon ise günün bütün yorgunluğunu alıp götürüyor. Firmanın rehberleri işlerinde başarılı ve yöreyi çok iyi biliyorlar. (İlerleyen yazılarımda rehberimiz Celal'in çokça adı geçecek) Sonuçta Bukla ve Bukla Oberj Karadeniz turları için en iyi seçeneklerden biri ve düzenlediği turlarla insan gerçekten de buklamaniac oluyor. (Fotoğraflarda Oberj'in muhteşem manzarasını görebilirsiniz)
http://www.buklaoberj.com/
http://www.bukla.com/

20 Ekim 2008 Pazartesi

Karadeniz'den yol manzaraları - 3






Karadenizdeki insanların sıcaklığına, konuşmalarına, hayatlarına hayran kaldım...

Rize / Çayeli

Tura katılmak için fazla zamanımız kalmadığı için Rize'de fazla vakit geçiremedik. Sadece yaylalarda giyeceğimiz kıyafetlere ek olarak birkaç küçük alışveriş yaptık ve meşhur "kaynana lokumu"ndan aldık. Kaynana lokumu un kurabiyesine benzer bir kurabiye çeşidi. Rize'de kaynanalar damatlarını çok severmiş ve özellikle bayramda damatlara özel kaynana lokumu yaparlarmış. Meşhur kurufasulyelerinden yemek için buradan çayeli'ne doğru devam ettik. Kurufasulyeci Hüsrev artık çok tanınsada temizliğinden ve hizmet kalitesinden çok emin olmadığımız için biz yemeğimizi Lale lokantasında yemeye karar verdik. Lale'de yemekler gerçekten çok lezzetli, ortam da çok temizdi. 

Uzungöl





Uzungöle vardığımızda gece geç saatti. İnanılmaz bir yağmur ve soğuk vardı. Bu yüzden ilk başta biraz korktum. Ya ertesi günde hava böyle olursa diye. Neyseki geç saat olmasına rağmen otelde ikram ettikleri nefis çay ve otel çalışanlarının keyifli sohbetleri beni bu düşüncelerden sıyırdı. İlk başta programda Uzungölde konaklama yoktu. Ama ertesi gün hava açıp, güneş çıkınca iyiki buraya gelip kalmışız dedim. Uzungölde yanyana sıralanan oteller,  hediyelik eşya dükkanları ve gölün kenarındaki koskocaman beton cami'ye rağmen doğa çok güzel. Akan derenin gürül gürül sesi ve gölün durgunluğu insana ayrı bir huzur veriyor. Derenin iki yanında yürüyüş yolları var. Gölün üst taraflarında da iki set gölü daha var. Yolda birçok alabalık tesisi ve lokantası da mevcut. Bu yol Demirkapı (Haldizen) yaylasına çıkıyor. Yol çok bozuk olduğu için arabayla çıkmak çok zor. Bu yüzden biz yaylaya kadar çıkmak yerine köylerden birinde kısa bir mola vermeyi tercih ettik. Yemyeşil otlarda yuvarlanıp o mis gibi havayı içimize çekmek çok keyifliydi. Köydeki bir dedenin ikram ettiği armutlarda üstüne tatlımız oldu. Günümüzü burada geçirip göl kenarında güzel bir kahve içtikten sonra son durağımıza doğru yola çıktık.
Nerede kaldık: İnan Kardeşler en eski konaklama tesislerinden biri. Tesis ahşap bungalovlardan oluşuyor. Odalar sıcak ve temiz. Çalışanları çok hoş sohbet ve sevimli. Hatta yediğimiz en iyi muhlama'yı (mıhlama) sabah kahvaltısında burada yedik. (0.462.656 60 21)

Ne alınır: 

Hediyelik eşya dükkanlarında daha çok ahşap ürünler satılıyor. Heryerde görebileceğiniz ürünlerden pek farkı yok. Ama çay kolonyasının kokusu değişik. Denemek için alınabilir. (Bu arada beşinci fotoğrafta bize armut ikram eden dedeyi görebilirsiniz)

17 Ekim 2008 Cuma

Sümela yolundaki ilginç kaya


Maçka - Sümela Manastırı arasındaki yolda bir kaya gördük. İlk bakışta Hz. İsa'nın yüzü gibi geldi. İlginç değil mi?

16 Ekim 2008 Perşembe

Sümela Manastırı-3






Fotoğraflardan birinde Sümela'ya ne yazık ki "hatıra" bırakılmış yazılardan birini görmek mümkün.