25 Haziran 2011 Cumartesi

Hacı Bektaş-i Veli Müzesi ve Bektaşilik


Bektaşilik hakkında bilgi:

Bektaşilik, Hacı Bektaş-ı Veli’nin adına kurulmuş olan bir Alevi tarikatıdır. Bu tarikata mensup kişilere (el alarak ya da diğer bir deyişle nasip alarak bu örgütlenmeye katılan kişilere) Bektaşi denir.

Bektaşilik hümanist esaslı bir öğretidir. Öğretinin odağında "insan" vardır. Amacı, İnsan-ı kâmil olarak tanımlanan olgun, yetkin insana ulaşmaktır. Bu ise bir eğitim sürecini gerekli kılar. Hacı Bektaş’ın Türk dünyasının felsefesine çok büyük katkıları olmuştur. En önemli ve tasavvufu kısaca anlatan özlü sözü, "Eline, beline, diline hâkim ol" sözüdür. Hacı Bektaş-ı Veli’nin halen yaygın olarak kullanılan birçok özlü sözü bulunmaktadır. Öncelik yol kurallarındadır. "Hatır kalsın, yol kalmasın" diyerek bunu açıklarlar.
Bektaşilik Tarikatı’nın kuruluşunda geçirdiği süreç, kurucusunun kim veya kimler olduğu, bu süreçte Hacı Bektaş’ın konumunun ne olduğu, tarikatın Piri mi, yoksa kurucusu mu olduğu, Balım Sultan’ın tarikata nasıl bir yapı kazandırdığı yüzyıllar geçmesine karşın hala tartışmalıdır. Öteden beri bu konuda yazanların çoğunluğu, Hacı Bektaş’ın tarikatın kurulma işlemini gerçekleştirmediği ancak, kurulmasına yol açan süreci başlattığı dolayısıyle de onun ardıllarınca kurulan tarikatın da “Piri” olduğu kanısındadırlar. Bektaşiliğin kurumsallaşma sürecinin tamamlanmasının XVI. yüz yılda Balım Sultan tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürerler. Jacop, Tschudi, Şemseddin Sami Bey gibi eski yazarlardan tutun, Ahmet Yaşar Ocak, Belkıs Temren gibi günümüz yazarlarına kadar birçok araştırmacı bu görüştedir.
Bektaşiler, Ahilik Teşkilâtının kurucusu ve 1826’ya kadar Osmanlı Devletinin en gözde ordusu Yeniçeri Ocakları’nın manevî liderleriydi. Ahilik Teşkilatı münasebetiyle esnafla iç içe olması ve Padişahın aldığı bazı ekonomik kararlara esnaflarla birlikte tepki göstermesi Yeniçeriler’in sonunu hazırlardı. Sık sık padişah değişikliklerine ve iç isyanlara neden olan Yeniçeri Ocakları, daha sonra "Vaka-i Hayriye" olarak adlandırılacak olan olay neticesinde, 16 Haziran 1826 tarihinde Pâdişah II. Mahmud tarafından ortadan kaldırıldı.
Osmanlı Devleti döneminde Özellikle Balkan topraklarında Bektaşilikten başka tarikat tutunamamıştır. Fakat II. Mahmud dönemiyle birlikte Bektaşilerin dışında Nakşî-Bektaşileri ortaya çıkmıştır, bunlar Bektaşiliğin ritüellerini kaldırmamakla birlikte Sünni ritüeller eklemişlerdir, Örneğin cem ayinine geçilmeden önce secde namazı kılma, Muharrem orucuyla birlikte Ramazan orucuda tutma vs..., Nakşî-Bektaşiliği özellikle Bulgaristan’da Şii-İran misyonerlerinin kendilerine çok uygun bir ortam bulmalarına sebep olmuştur.



On iki imam inancı:
On iki imam inancı Alevî-Şiilik’te başından beri olmasına karşın, Bektaşilik Tarikatı’nın temel töreleri arasına Balım Sultan’la girer. Tarikatın “temel direği” olur. Her bağlının, müridin temel inanışları içerisinde yer alan bir ilke olur. Bu temel ilke Alevî-Bektaşi edebiyatının temel çeşnisi ve zenginliği olacaktır. Hemen hemen tüm Alevî-Bektaşi ozanları On iki imam çeşnisini şiirlerinde malzeme olarak kullanacaklardır. Alevî-Bektaşi edebiyatı bu zenginlik üzerine kurulmuştur dersek, doğruyu söylemiş oluruz.

On iki imam anlayışına paralel olarak yaşam “on iki” rakamı üzerine sistemleştirilmiştir. On iki sayısı eski Türk törelerinde de mevcuttur. Özellikle Şamanist dönemde Şamanların tacı da on iki ayrı hayvanın postundan yapılan parçalarla yapılmaktaydı. Bu da Zodyak çemberini simgelemekteydi. Yani, Kainatı başına Tac etmekteydi.. Bu inanış ile On iki imam inanışı harmanlanarak Bektaşi kültüründe on iki terkli tac kullanımı ve On iki imam inancının yansımaları görülmektedir. Cemlerde simgesel olarak on iki çerağ yakılır. Kemer üzerine On iki imamı simgeleyen on iki köşeli “palheng taşı” denilen taş takılır. Bu dervişlerin gönüllerini Tanrı’ya bağlayan bir simge olarak algılanır. “Eline, diline, beline sahip olmayı” gerektirir. Bektaşî tacı on iki dilimlidir. Tekkelerin meydan yerleri, tekke üstündeki baca ve kubbeler hep on iki dilimli olur. Bektaşi tekkelerinde pire hizmet görevlerinin her biri bir post ile simgeleştirilir ve temsil edilir. Bu anlayışı Balım Sultan “on iki post” biçiminde biçimleyerek tarikatın töreleri arasına kazandırmıştır. Postlardan herbiri, Bektaşiliğin en büyük adlarından birine bağlanarak anılmış ve böylece o kişiler ölümsüzleştirilmiştir. 




On iki imam “sırrı” olan “On iki Post” şunlardır:

1.Baba Postu: Horasan postu (Hacı Bektaş-ı Veli)
2.Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan postu
3.Ekmekçi Postu: Balım Sultan postu
4.Nakib Postu: Kaygusuz Sultan Abdal postu
5.Atacı Postu: Kanber Ali postu
6.Meydancı Postu: Sarı İsmail postu
7.Türbedar postu: Kara Donlu Can Baba postu
8.Kilerci Postu: Hacım Sultan postu
9.Kahveci Postu: Şah Şazeli postu
10.Kurbancı Postu: İbrahim postu
11.Ayakçı Postu: Abdal Musa postu
12.Mihmanevi Postu: Hızır peygamber postu

Müze Hakkında bilgi:
30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasına dair yasa ile, Hacı Bektaş Veli Dergahı da kapatılmıştır. Hacı Bektaş Veli Dergahında bulunan eserler, Milli Eğitim Bakanlığı Müzeler Genel Müdürlüğü'nce gönderilen bir heyet tarafından saptanarak, önemli ve taşınabilir durumda olanlar önce Ankara Kalesindeki bir depoya, Ankara Etnografya Müzesinin kurulması ile sözkonusu müzeye taşınmıştır.
Külliyenin geniş kapsamlı onarımına 1958 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından başlanmış, 1959'dan itibaren Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından devam edilmiş; büyük ölçüde aslına uygun biçimde tamir edilen külliye, 16 Ağustos 1964 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır.
Hacı Bektaş Veli Külliyesi 1.Avlu (Nadar Avlusu), 2.Avlu (Dergah Avlusu) ve 3. Avlu (Hazret Avlusu) çevresindeki yapılardan oluşmaktadır. Külliyede bulunan tüm yapılar, fonksiyonlarına uygun biçimde bu avluların çevresine yerleştirilmiştir. Bektaşiliğe özgü terminolojiye uygun olarak bu yapılara, "mihman evi, aş evi, ekmek evi" gibi adlar verilmişti. Kendi içinde birer "ocak" şeklinde teşkilatlanmış olan bu birimlerde, "mihman evi babası, aş evi babası” olarak adlandırılan bir baba ve bu babaya bağlı "canlar" (dervişler) faaliyet göstermekte; bütün babalar Pir Evi'nde postnişin olan Dede Babaya tabi bulunmaktaydı.

Hiç yorum yok: