21 Temmuz 2015 Salı

Amsterdam Gezi Notları 2. Bölüm

Heineken Experience




Burası adından da anlaşılacağı gibi Heineken birasının eski fabrikası. Amsterdam'da şehir merkezinde sayılabilecek binada eğlenceli zaman geçiriyor ve tam bir "Heineken Experince (deneyim)" yaşıyorsunuz. 
Binada çeşitli interaktif odalar var ama ilk olarak Heineken'in tarihini anlatan bir video gösterisi var. Daha sonra kurucularının eşyalarının, ödüllerinin, üretimin ve dağıtımın ilk fotoğraflarının sergilendiği odaları geziyorsunuz. Bu turdan sonra içerideki görevliler sizi grup olarak karanlık bir odaya alıyorlar ve eğlence burada başlıyor. Hareketli, sesli, kokulu küçük bir sinema salonundasınız ve aslında bir bira şişesisiniz (yada olmak üzeresiniz). Ayakta durduğunuz bu gösteride arpanın bira olma macerasından başlayarak şişelenmeye giden bir süreç var ve bu süreçte tıngır mıngır sallana sallana, kimi yerde hafif ıslanarak, kimi yerde hafif bir rüzgar eşliğinde çok keyifli bir zaman geçiriyorsunuz.

Dünya çapında bir marka yaratan Alfred Henry Heineken 

Bu sinevizyon gösterisinden sonra başka bir görevli bira yapımında kullanılan maddeleri tanıtıyor ve isterseniz mayalanmadan önce arpanın şekerli tadına bakabiliyorsunuz. Daha sonra Heineken tadımı yapılıyor ve eski mayalama kazanları ve ahır bölümü geziliyor (fabrikanın içinde gerçekten de ahır ve atlar var. İlk kurulduğu yıllarda dağıtım at arabalarıyla yapıldığı için atlar Heineken için büyük önem taşıyor). 

Bira yapımında kullanılan ürünlerin tanıtımı

Bu bölümden sonra reklam filmlerinin gösterildiği, interaktif oyun alanlarının olduğu birçok oda da var fabrikada. En sonda da girişte bileğinize taktıkları bilekliklerle iki bira içme hakkına sahip oluyorsunuz. Tabi erken saatlerde gezerseniz burayı bizim gibi sabah sabah üç bardak biranın etkisiyle çakırkeyif olabilirsiniz benden söylemesi.

Mayalama kazanları (Hepsinin içinde video gösterimi yapılıyor)

Heineken şişelerinden yapılmış ekran

Heineken Experience kesinlikle verdiğiniz paraya acımayacağınız bir eğlence sunuyor gelenlere. Bir bira fabrikası ancak bu kadar eğlenceli olabilirdi (Belçikadaki bira müzesi çok kötü mesela). Burada ekstra ücret karşılığında bira şişesine isminizi yazdırabilir, dolumunu kendiniz yapabilirsiniz. Fabrika mağazası da çok eğlenceli. Bu arada çıkışta hediyenizi almayı unutmayın. Biz kanal turuna yetişeceğiz diye unuttuk...
Bu arada giriş 18 Euro ama Iamsterdam Card sahibiyseniz %25 indiriminiz oluyor.

Amsterdam Kanal Turu

Kanaldan evlerin görünüşü

Tekne Ev

Bir iki arkadaşım mutlaka kanal turu yapın demişti ama Kanal turu pek cazip gelmedi bana açıkçası. Bir saate yakın bir sürede yapılan bu turda kulaklıklardan istediğiniz dili seçiyorsunuz ve geçtiğiniz bölgede önemli bir yapı yada yaşanan bir olay varsa kulaklıktan dinliyorsunuz. I Amsterdam Card sahibiyseniz ücretsiz olarak bu tura katılabiliyorsunuz ama kartınız yoksa fiyatı 16 Euro. Ben karta dahil olmasa katılmazdım açıkçası bu tura. Kanalda geçen bir saati farklı bir müzeyi gezerek yada şehri yürüye yürüye keşfederek geçirirdim. Kanal turunda bence en ilginç nokta tekne evleri yakından görmek oldu...

I Amsterdam Yazısı

Mini etekli Japonlar her yere atladı valla o eteklerle (ben neredeyim)

Miffy

Amsterdam'a giden herkesin önünde fotoğraf çektirdiği meşhur yazı Rijksmuseum'un da olduğu museumplein bölgesinde. O kadar kalabalık oluyor ki kendinize bir yer bulabilirseniz yanınızda tanımadığınız bir sürü insanla fotoğrafınız olabilir. Bu konuda özellikle Japon turistler aşmış durumda sincap gibi bir harften diğerine sekiyorlar. Ünlü çizgi karakter "Miffy'nin heykelcikleri de burada bu meydanda sergileniyor...

Madame Tussauds Amsterdam

Lady Gaga (gerçekten çok kısa boyluydu)

Van Gogh ve bendeniz

Madame Tussauds'u görmeyi aslında Berlin'de çok istemiştim Star Wars sergisinden dolayı Amsterdam'a kısmet oldu. İlk müze Londra'da açılmış daha sonra dünyanın önemli şehirlerinde başta olmak üzere neredeyse tüm dünyaya yayılmış. Daha önce görenler için pek bir önemi olmasa da ilk defa gidecekler için eğlenceli zaman geçirtebilir burası. Amsterdam'dakinde Hollanda kraliyet ailesinin yanısıra Hollanda'nın ünlü isimleri de yer alıyor. Burada en sinir bozucu şey bütün ünlülerin çok uzun boylu olması. Birebir yapıldıklarını varsayarsak siniri bozuluyor insanın. Ben bu kadar kısa mıyım? kesin bu işte yanlışlık var diye. Fotoğraflara baktığımızda keşke yavaş yavaş tadını çıkara çıkara gezseydik dediğimiz yerlerden biri de burası oldu bizim için.
Madame Tussauds'un girişi 22.50 Euro Amsterdam Dungeon kısmına da girmek isterseniz fiyat artıyor. IAmsterdam Card burada geçmiyor.

Red Light District (Kırmızı Fener Mahallesi)
İşte çoğunluğun merak ettiği benim içinde zurnanın zırt dediği yere geldik sonunda. Zurna kısmına geçmeden önce biraz bu bölgeyi anlatayım sizlere.
Red Light bölgesi Dam meydanının hemen arka taraflarında bulunan Amsterdam'ın dünyaca ünlü eğlence bölgesi. Geçmişi 14.yy'a dayanan ve denizcilerin talepleri üzerine kurulan bölgede çok sayıda randevu evi, sex shop, özel gösteriler sunan mekanlar ve müzeler bulunuyor. Bunların dışında Coffe Shop denen ve marihuana satış ve içiminin yasal olduğu yerlerde mevcut.

Red Light Secrets - Seks İşçileri Müzesi

Bu bölgede binaların cephelerinde büyük camlar var ve hayat kadınları bu camlarda müşteri bekliyor. Kimisi iç çamaşırları kimisi de bikinilerle. Sokağın, binaların ve özellikle de kadınların fotoğraflarını çekmek tamamen yasak. Özellikle kadınların fotoğraflarının çekilmesinin pek hoş olmayan şeylere yol açtığı söyleniyor. Fotoğrafı çekilebilen tek bina Red Light Secrets (Seks işçileri müzesi) adında (girişi 10 EU) müze olarak hizmet veren ve buradaki yaşamın rehberler aracılığı ile anlatıldığı bina. Bu müzede ziyaretçi sanal camın arkasına oturarak sokaktan geçen insanların olumsuz bakışlarının neler hissettirdiğine şahit oluyor, küçücük odalarda yaşamlarını bu şekilde kazanmalarının zorluğunu görüyor. Müzenin kurucusu da eski bir çalışan ve buranın kurulma amacının insanların gerçekte neler olduğunu bilmesi ve çalışanlara saygılı davranılması gerektiğini göstermeyi amaç edindiğini belirtiyor.

İnternetten kullanılmıştır

Turist yoğunluğunun en fazla olduğu bölgelerden biri olan Red Light'da ilk başta enteresan gelse de bu tip şeyler bir süre sonra çok üzülmeye başlıyor insan. Vitrinlerin önündeki insanların davranışları, ortaya çıkan görüntüler çok feci. Herşey serbest olmasına rağmen (uyuşturucu, fuhuş vs..) kimsenin birbirini rahatsız etmediği, herhangi bir sokaktan farkı evler ve kadınlar olan bu bölgede yoğun bir polis koruması olduğu da söyleniyor biz fark etmesek de...
Zurnanın zırt dediği yer ise Coffee Shop oldu benim için. Ne demişler merak kediyi öldürür...
Buraya gelmişken hadi bir de burada yasal, bizde illegal şeylerden deneyelim dedik. Adını duyduğumuz bir iki yere baktık ama içerisi dumandan göz gözü görmeyince ve başka insanlarla aynı masaya, koltuğa oturmak zorunda kalınca o ortamlarda kalktık ve inat ettiğimiz için ille içeceğiz diye Red Light kanal yanında bir yere gittik. Hayatımda ilk kez deneyeceğim için cafedeki adama anlattım hafif birşey olsun diye. Adamda bana rahatlatıcı mı yoksa aktive edici birşeyler mi istersin dedi. Bende rahatlatıcı olsun dedim. (Bu arada yeni kanun çıkmış artık her önünüze gelen Coffee Shopda satılmıyor bunlar. Kendiniz yanınızda getirirseniz içebiliyorsunuz ama. Ayrıca Coffe Shoplarda içki satılmıyor ve sigara içilmesi yasak). Bir iki nefes içince ilk önce ağzımda feci acı bir tat arkadan kolları hissetmeyiş ve gerisi bum! Nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama hayatımın en korkunç saatlerini geçirdim ve bu etki ertesi güne kadar da devam etti neredeyse. Biliyorum merak edeceksiniz, denemek isteyeceksiniz benim gibi ama kesinlikle DENEMEYİN, İÇMEYİN. Ben zaten panik bir tip olduğum için paniğimi daha da arttırdı ve otele gidene kadar kafamdan binlerce şey geçti. Hava da gece onbirde ancak karardığı için zaman kavramımda tamamen gitti ve çok kötü hissettim kendimi. Allahtan yanımda eşim vardı yoksa o kafayla oteli bulamazdım ben. Şu anda o hisler aklıma geldikçe hala iyi hissetmiyorum kendimi. Dediğim gibi bana şimdi milyarlar verseler bir nefes dahi içmem ama biliyorum merak edenleriniz de olacak. Lütfen ama lütfen merakınıza yenilmeyin. Gerçekten çok kötü bir deneyimdi...

Anne Frank / Madame Tussauds

Bu arada görmeyi çok isteyip gidemediğimiz yerler de oldu tabii Amsterdam'da. İki güne sığdırabildiklerimiz dışında;
Stedelijk Müzesi (Museumplein bölgesinde Hollanda'nın en büyük modern sanat müzesi), Hermitage müzesi, Anne Frank Huis (2. Dünya savaşında Nazi işgali sırasında ailesiyle saklandığı günleri ve yaşadığı olayları günlük tutan küçük yahudi kızının saklandığı ev), Kalvarstraat (Dam meydanı civarında ünlü markaların da yer aldığı meşhur cadde), Rembrandt meydanı ve Rembrandt Evi bir dahaki Amsterdam yolculuğumuzda mutlaka gideceğimiz yerler listesine eklendi...

Amsterdam'da alışveriş 
Burada ilk olarak alınacak şeyler listesinde tabiiki peynir var. Benim tercihim özellikle Edam ve Gouda. Bu peynirleri Henri Willig'den alabileceğiniz gibi; girdiğiniz herhangi bir markette de birçok çeşidi bulabilirsiniz...
Tahta ayakkabılar ise yine en çok alınan hediyelik eşyalardan. Bavulda taşıması zor, giymesi de bana rahatsız geldiğim için ben yumuşak ev terliği tipinde olanlardan aldım bunların...
Lale soğanı da her yerde satılan bir hediyelik. Lalelerin Osmanlı'dan Hollanda'ya gittiğini ve ününü orada kazandığını düşününce biraz can sıkıcı olsada durum yinede bahçenizi şenlendirmek renk renk lalelerle güzel bir düşünce...
Son olarak ünlü Delft porselenlerinden de alabilirsiniz. Kırmadan getirmeye cesaret edebilirseniz. Ben cesaret edemedim...
Eğlenceli, şaka yada cinsel içerikli ürünleride Red Light bölgesinde bulabilirsiniz...
Yeme içme konusuna gelince; benim o konuda pek sıkıntım yoktur ne olsa yerim. Burada da çoğunlukla ayaküstü geçirdim yemek saatlerini. Marken'de mükellef bir yemek yediğimiz için Amsterdamda özel bir lokontaya gitmeyi pek düşünmedik. Gezmekten vakit de ayıramadık zaten ama sizlere önereceğim en güzel şeylerden biri Elmalı tartlar. Mutlaka ama mutlaka Apple Pie'ı deneyin burada. Gerçekten harika. Bunun dışında stroopwafel dedikleri karamelli bir tür küçük waffle'ı da deneyebilirsiniz (bir benzeri starbucks'da satılıyor). Üstünde küçük küçük doğranmış soğanlar olan patates kızartmalarıda çok lezzetli. Bir de siyah bir şekerleri var adını hatırlamadığım yumuşak haribo türü birşey sakın yanlışlıkla ağzınıza atmayın çok ama çok iğrenç. Hollandalılar bunun nesine bayılıyorlar anlamadım...

9 Temmuz 2015 Perşembe

Amsterdam Gezi Notları 1. Bölüm


Amsterdam'a gitmeden önce bende herkes gibi araştırmıştım internetten nereye gidilir, neler yapılır diye. O kadar çok yer varki görecek iki gün kaldığımız Amsterdam'a doyamadık diyebilirim. Gitmeden önce araştırma yapanlar zaten akıllarında bir program yapmışlardır. Gitmek istedikleri az çok bellidir kafalarında. Ben o yüzden sadece gittiğim, iki güne sığdırmaya çalıştığım yerleri ve beğenip beğenmediğimi yazacağım bu notlarda.

Genel olarak Amsterdam
Biz Almanya'dan araba kiralayıp Hollanda'ya geçtiğimiz için ulaşım vs. konusunda bir bilgi veremeyeceğim ama şehir içi ulaşım konusunda aşmış bir şehir burası. Tramvay, metro, otobüs ağı çok geniş. Çok büyük bir şehir olmadığı için de bir yerden bir yere ulaşım çok rahat. Bu hizmetlerin dışında bir de bisikletliler ordusu var burada (1 milyon bisiklet var diyorlar şehirde). Her yerden fırlıyorlar. Çoluk, çocuk, yaşlı, genç çeşit çeşit bisiklet dolu. Minicik bebeklerini bebek koltuğuna oturtup gezen anneler mi ararsınız, ikili bisikletliler mi? her cinsten var burada. Sokaklar yan yana üst üste yığma bisikletlerle dolu. Öyle ki bisikletliler yayadan da arabalardan da öncelikli burada. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu bisiklet işi ilk başta hoşuma gidip, aa ne güzel desem de sonradan kabus oldu benim için. Her an birisiyle çarpışacağım diye başım döndü etrafımı kolaçan etmekten.

Bisiklet kabusu

Tramvay gibi diğer ulaşım araçları da çok düzenli. Otobüsler vs. tam dakikasında durakta oluyor. Biz otelden Amsterdam Card (ilerde bu karttan bahsedeceğim) aldığımız için sınırsız toplu taşıma hakkından yararlandık ve bizim için çok iyi oldu. Taksiler ise çok pahalı aklınızda olsun...
Bu arada otobüslerde ve diğer toplu taşıma araçlarında elinizdeki kartı hem binerken araca hem de inerken okutuyorsunuz aklınızda olsun...

Otobüs ve tramvay saatleri ve güzergahları

Herkes çok iyi ingilizce biliyor ve sormak istediğiniz şeyler konusunda hiç sıkıntı çekmiyorsunuz bu yüzden. İnsanlar o kadar çok yardımcı ki gitmek istediğimiz yeri bulma için haritaya baktığımızda bir kadın yanımıza geldi ve tarif etti nasıl gideceğimizi. Buna rağmen şaşırdığımız zamanlar da oldu tabii yol bulma konusunda. Otobüs ve tramvay ağları ne kadar gelişmiş olsa da Hollandaca biraz zor ve karışık olduğu için zorlandığımız zaman da oldu. Hatta yanlışlıkla türk mahallesine bile gittik (gerçi sabahın çok erken saatleriydi bu sayede bir börek fırınında kahvaltı niyetine birşeyler atıştırdık). Ama türk mahallesi hoşumuza gitmedi. Amsterdamın diğer yerlerindeki düzen ve temizlik yoktu sanki burada. Sakız almak için bir bakkala girdik ama kokudan ve pislikten girdiğimize pişman olduk. Müzeler bölgesini sorduğumuzda ise kimseden doğru dürüst bir cevap alamadık.

Türk mahallesindeki afişlerden biri. 
Hollandaca olduğu için ne olduğunu anlamadık ama Fatma ve birisinin birşeyini anlatıyordu...

Amsterdam herkese çeşitlilikler sunan bir şehir. Kimileri müze gezmeyi sever süper müzelere gider. Kimileri için de meşhur Red Light District bölgesi ve coffe shop'lar cazip gelir. Ben her iki aktiviteyi de yaptım yorgunluğa yenik düşene kadar ama keşke şunu da yapsaydık, gitseydik dediğimiz çok şeyde oldu bu gezide. İkinci sefere artık. Neyse, başlayalım bakalım Amsterdam gezimize...

İlk önce gittiğim müzelerden ve etkinliklerden bahsetmek istiyorum

Rijkmuseum


Rijksmuseum 1800 yılında kurulmuş Hollanda'nın en büyük müzesi. (dünyanın en büyük Felemenk koleksiyonu da buradaymış) Dışarıdan ne kadar büyük olduğu anlaşılmasa da ilk bakışta içeriye girince ne kadar büyük olduğunu anlıyorsunuz gerçekten de.
Giriş dahil 4 kattan oluşan müzedeki eserler 1100 yılından 1950 yılına kadar kat kat bölünmüş olarak sergileniyor. Girişte aldığınız müze planı her katta hangi eserlerin, koleksiyonların olduğunu bölüm bölüm kroki ile gösteriyor. Rembrandt'ın "Night Watch", Vermeer'in "Milkmaid" gibi ünlü eserler de ayrıca ismen belirtilmiş bu krokide. (Sadece bunlar değil tabiiki ünlü eserler Van Gogh'tan, Bruegel'e, çin ve hint sanatından her türlü eser de var bu müzede)

Night Watch / Rembrandt

Ben bu müzeyi o kadar çok beğendim ki yaklaşık 3 saate yakın gezdiğimiz halde keşke biraz daha kalıp daha detaylı gezseydik diyorum şimdi. Ayrıca güzel sanatlar mezunu olarak ünlü ressamların tablolarını görmek, yakından incelemek o kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Müzede o kadar güzel eserler varki gezmek oldukça vakit alıyor. Bu yüzden en az iki saatinizi buraya ayırmanız gerekiyor herşeyi görmek isterseniz.

Müze mağazasında Night Watch tablosunun oyuncakları

Müzenin girişi 17.50 Eu  ama I Amsterdam card alırsanız müze girişinde 2.50 Euroluk bir indirime de sahip oluyorsunuz.
Müzede bulunan vestiyere çantalarınızı ve üstünüzü ücretsiz olarak da bırakabiliyorsunuz bu arada. Müze mağazası ise çok büyük, çok çeşitli ama pahalı...
Bu arada bu müzenin mimarı Kasteel de Haar yazısında bahsettiğim Pierre Cuypers...

https://www.rijksmuseum.nl/en

Van Gogh Müzesi

Müze girişi

İşte harika bir müze daha ! Dünyanın en geniş Van Gogh koleksiyonuna sahip olan müze gerçekten de inanılmaz. Yanlış hatırlamıyorsam lise yıllarında okuduğum "Theo'ya Mektuplar" isimli kitaptan çok etkilenip, kendimce bir araştırmaya girmiştim ünlü ressam hakkında. Yaşadığı bütün zorluklara, depresyona rağmen kullandığı renkler, kompozisyonlar cezbetmişti beni. O günden sonra da sıkı bir hayranı oldum zaten. Bu yüzden Van Gogh müzesi en çok görmek istediğim yerlerden biriydi. 
Müze'de sanatçının resim yapmaya başladığı ilk yıllardan tarzını oturttuğu son dönem eserlerine kadar birçok eseri, Theo'ya yazdığı mektupları ve çizimleri sergileniyor (En ünlü tablolarından biri olan ve yatak odasını resmettiği "The Bedroom" da burada). 

İçeride fotoğraflanabilen tek şey bu neredeyse...

Bunların dışında Van Gogh'un etkilendiği başka ressamların eserleri de var müzede. Müze Rijksmuseum'un çok yakınında Museumplein denilen müzeler bölgesinde bulunuyor. Girişi 15 Euro fakat I Amsterdam Card sahibiyseniz bir ücret ödemenize ve bilet kuyruğuna girmenize gerek kalmıyor.  Müzenin içinde fotoğraf çekilmesi yasak olduğu için (görevliler çok hassas bu konuda) paylaşabileceğim pek fotoğraf yok bu yazımda ama incelemek isteyenler için sitenin internet adresi: http://www.vangoghmuseum.nl/en
Müze mağazası da gördüğüm en iyilerinden biri bu arada...
Not: "Theo'ya Mektuplar" ressamın 17 yıl boyunca abisine yazdığı ve hayatını, sıkıntılarını, aklını kaybetme korkusunu anlattığı mektupların derlenmesinden oluşturulmuş bir kitaptır...

I amsterdam yazısı


Sweatshirt yüzünden koca göbekli olmuşum :(

Meşhur I amsterdam yazısı Rijksmuseum ve Van Gogh müzesininde olduğu museumplein bölgesinde. Bende herkesin yaptığı gibi fotoğraf çektirdim burada ama o kadar kalabalık ki doğru dürüst bir poz yakalamanız neredeyse imkansız. Özellikle japon turistler aşmış bu konuda. Harflerin tepesinde oradan oraya seke seke özellikle de kızlar çığlık çığlığa poz veriyor arkadaşlarına.


8 Temmuz 2015 Çarşamba

Batum Radisson Blu

Dış cephe

Banyoda ayrıca duş da vardı...

Odanın sağ tarafında bu kısmın yarısı kadar daha bir alan vardı

Batum yazılarını bitiremeden unutmamak için diğer yazılara başlayınca otel tanıtımı da şimdiye kaldı. Batum'da Radisson Blu'da konakladık ve çok memnun kaldık otelden. Odaları, banyosu gayet büyük ve temizdi. Kahvaltısı da damak tadımıza gayet uygun ve çeşitliydi. Zaten yeni yapılmış bir otel olduğu için de herşey pırıl pırıldı. Old town'a ve sahile yakınlığı da artı puan oldu. Plajınada havuzuna da gittik ve ikisinden de hiçbir sıkıntı yaşamadık. (Otelin en üst katında bulunan restoran ve kumarhanesi de Batum da gözde mekanlar arasında) Enteresan mimarisi ve ışıklandırması ile Batum'u tanıtan reklam filmlerinde de boy gösteren bu oteli öneririm...

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Marken ve Volendam / Hollanda

Volendam Amsterdam'a yaklaşık yarım saat uzaklıkta bir balıkçı kasabası. Kasaba dediysem de aklınıza alelade uyduruk evlerin olduğu bir yer gelmesin. Buradaki evler o kadar güzel ki insan hayran kalıyor. Bütün kasaba bizim ülkemizde yüklü paralara alınacak güzellikte evler ve bahçelerle dolu (gerçi Hollanda'nın geneli öyle). 

Volendam evleri

Her yer tertemiz ve yemyeşil. Zaten daha önceki yazılarda da söylediğim gibi Hollanda'daki yeşil tonunun güzelliğini daha önce görmemiştim. Evlerin en önemli özellikleri ise (diğer kasabalarda da aynı görüntüler vardı) salon camlarının kocaman olması. Ayrıca istisnasız bütün camlarda birbirinin aynısı olan iki saksı veya vazoda mutlaka çiçek sergileniyor (çoğunluğu da orkide. Hollandalılardaki bu orkide ve iki vazo aşkını anlamadım. Özel bir anlamı olsa gerek).

Yel değirmenleri

Volendam'ın en önemli özelliklerinden biri ise ünlü yel değirmenlerinin ve tahta ayakkabıcıların burada olması. Her ne kadar günümüze pek fazla eski yel değirmeni ulaşmasa da (sanırım sadece 3 tane gerçek yel değirmeni kalmıştı) simgesel anlamı fazla olduğu için görülmeye değer. Volendamın diğer özelliği ise yine Hollandanın simgelerinden olan tahta ayakkabı imalatçılarının çoğunun burada olması (bu arada şunu belirtmem gerek, ayakkabılar alışık olmadığımız için ağır geliyor ve insan yürümekte zorlanıyor. Bunun yerine kumaş pofidik olanlardan alabilirsiniz.

Tahta ayakkabıcı

Hem rahat hem de hafif olduğu için taşıması kolay). Bu güzel kasabaya gelmişken ünlü peynir üreticilerinden Henri Willig'in peynir fabrikasıda bence uğranması gereken duraklardan biri. Henri Willig'in Amsterdam içinde de mağazaları var (bir tanesi Red Light bölgesindeydi yanlış hatırlamıyorsam) ama burası kırsal kesimde daha otantik bir hava yaratıyor.

Henri Willig peynir fabrikası

Ayrıca aklınızda olması gereken birşey de buraya gelmişken sahile gidip, taptaze envai çeşit deniz ürününü çok uygun fiyatlarla yemek...

Marken'e gelince; burası aslında bir ada fakat daha sonra karayla arası doldurularak bir yol bağlantısı yapılmış. Waterland bölgesinde bulunan adaya arabayla ulaşabileceğiniz gibi, Volendam'dan düzenlenen feribot seferleriyle de ulaşabiliyorsunuz.


Marken Volendam'a göre daha sakin, daha az turistik. Ama çok güzel, sevimli ve huzur dolu bir ortamı var burasının. Ada olması sebebiyle havası biraz daha keskin (muhtemelen kışın feci soğuk oluyordur). Ayrıca bu şirin kasabanın enteresan bir tarihi de var. Marken 1300'lü yıllarda keşişlerin yaşadığı bir bölgeymiş. 1957 yılında adayı anakaraya bağlayan yol yapılana kadar biraz kendi içlerinde kopuk bir hayat sürmüş kasabalılar.

Marken liman

Bir de sanırım cadılıkla ilgili pek de hoş olmayan bir tarihi var buranın (hatta bazı evlerin kapılarında cadı resmi ve kısaca "giremezsin" yazısı vardı (yazının yanında abidik gubidik fotoğraflarımız olduğu için koyamıyorum. maalesef tek çekmemişim). Aynen Volendam gibi buranın limanında da çok keyifli barlar ve cafeler var.Biz öğle yemeğimizi Marken sahilde bulunan bir restoranda yedik ve tek kelimeyle bayıldık.

Marken'in muhteşem deniz ürünleri

Enteresan bira bardakları - Marken

Marken de bir balıkçı kasabası olduğu için deniz ürünlerini taze bulabileceğiniz yerlerden birisi. Alışverişe gelince, Volendam kadar turistik olmasa da liman bölgesinde bir iki tane hediyelik eşya dükkanı var ama en büyük dükkan kasabanın girişinde bulunan yer. Burada çeşit çeşit hediyelik ıvır zıvırın yanı sıra tahta ayakkabılar ve meşhur lale soğanları da satılıyor.