18 Mayıs 2012 Cuma
Zahle - Lübnan
Zahle Bekaa vadisi tarafında bulunan şirin bir kasaba. En önemli özelliği ise gürül gürül akan bir dere boyunca kurulmuş restorantlar. Biz yemeğimizi bunlardan biri olan en sonda solda olan yerde yedik (İsmini tam olarak hatırlamıyorum ne yazık ki. Adı arapça enteresan ve karışık bir isimdi). Menü maalesef ingilizce değildi bildik yemeklerin yanısıra kurbağa bacağı vs. gibi enteresan seçenekler vardı. Biz pek risk almamak adına patates kızartması tavuk vs. gibi şeyler sipariş ettik. Burada değişik olan şeylerden biri de yemek öncesi masaya gelen buzlu iç bakla'ydı (bizde buzlu badem var onlarda bakla). Burada tatlı sunumu da ilginçti. Yemeğinizi bir masada yedikten sonra (5.resimde göreceğiniz gibi) tatlı ve meyve yemek için başka bir masaya geçiyorsunuz. Tatlılar ise Beyruttan farklı tatlardı. İncir, armut, ceviz, turunçgil kabuğu ve portakal tatlısı vardı. Çilekler ise yıkanmamış geliyordu ve masaya getirilen buzlu suda kendiniz yıkıyorsunuz. (Burada Beyruttan farklı olmayan tek şey meyve sunumu. Tepeleme meyve geliyor masaya her yerde olduğu gibi. Lübnan'da meyve çok ucuz ve bol olduğu için en çok tüketilen şeylerden biri de meyve). Yemek sonrası ise bir görevli masa masa dolaşıp mırra'ya benzeyen bir tür kahve servisi yapıyor (ilk fotoğrafta görebilirsiniz).
Corniche - Beyrut
Corniche bölgesi Beyrut'un sahil kesimi. Sahil boyunca lüks apartmanların yanı sıra oteller ve beach clublar da yer alıyor bu bölgede (Beyrut'un denizi pis olduğu için denize girmek pek mümkün olmasa da bu clubların hepsinde büyük yüzme havuzları var). Gündüzleri spor yapan yaşlı genç bir çok Beyrut'lunun uğrak yeri olan Corniche; geceleri de özellikle gençlerin gözde turlama mekanlarından biri. (Bu arada 4. resimde görebileceğiniz bir çeşit simit satıcıları da bulunuyor burada)
Byblos Çarşısı - Lübnan
Byblos çarşısı yapı ititbariyle biraz Amasra çarşısını andırıyor. Çarşıda el yapımı birçok hediyelik eşyanın yanı sıra Byblos antik kentinden çıkarılan eserlerin replikaları da bulunuyor...
17 Mayıs 2012 Perşembe
Byblos - Lübnan
Byblos Lübnan'ın deniz kenarı şehirlerinden biri. Bana biraz Bodrum'u biraz da eski Foça'yı andırdı havası. Byblos da lüks restorantların, otellerin ve spa merkezlerinin yanısıra Fenike dönemine ait önemli harabe ve kalıntılara da ev sahipliği yapan önemli şehirlerden biri. Şehrin tarihi 7000 yıl önceye kadar gidiyor. İlk ismi Gubla (yada Gebal) olan şehir yunan hakimiyeti ile Byblos adını almış. Şehir Mısırlıların kontrolü altındayken önemli bir ticaret ve liman şehriymiş. Lübnan için hala çok önemli olan Sedir ağaçlarının ticareti gemilerle buradan yapılıyormuş. Ayrıca bu ağaçlar Mısır piramitlerinin yapımı için de kullanılmış. Ayrıca günümüz alfabesinin temeli olan lineer alfabeyi de Byblos'lular bulmuş.
Günümüzde ise Byblos tarihi dokusunu hala korusa da benim anladığım ve gördüğüm kadarıyla daha çok sosyetenin gözde mekanı olmuş. Daha çok hıristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu Byblos'ta gezdiğimiz gün arka arkaya iki tane kilise nikahına da şahit olduk. Yemeğimizi Locanda restorant da yedikten sonra çarşısından biraz alışveriş yapıp, Beyruta döndük fakat Byblosta aklım kalmadı desem yalan olur...
Bu arada sahilde bulunan Chez Pepe isimli restorant da Lübnan'ın eski şaşaalı günlerinde birçok Hollywood starını da konuk etmiş bir mekan...
Downtown - Beyrut
Cafe Hamra - Beyrut
12 Mayıs 2012 Cumartesi
Baalbek Tapınakları - Beyrut
Baalbek
Beyrut'a 85 km. uzaklıktaki Bekaa vadisinde. Fakat yolda birçok askeri kontrol noktasının bulunmasından dolayı yol biraz daha uzun sürüyor
(askeri kontrol noktalarından dolayı pasaportlarınızın yanınızda olmasında
fayda var bu arada).
Baalbek
Tarihi:
Baalbek
Fenikeliler tarafından kurulmuş bir şehir. Baalbek Baal tanrısına tapanların
merkezi ve Bekaa eyaletinin en büyük Fenike şehriydi. (Baalbek aynı zamanda
Selahaddin Eyyubi'nin de doğduğu şehirdir.) Baalbek daha sonraları Yunanlıların
işgaline uğradı. Yunanlılardan sonra da Romalıların hakimiyetine girdi ve Antonius
zamanında çok gelişti.Üç tanrıya tapınan bu Fenike şehri, Helenistik
dönemde Heliopolis olarak biliniyordu.Heliopolis Romalılar
döneminde de dinsel işlevi korudu. Baalbek, devasa yapıları ile Roma
İmparatorluk mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Baalbek'de
üç tapınak dikkat çekicidir.
Bunlar Jüpiter, Baküs ve Venüs tapınaklarıdır.
Bunlardan en büyüğü Jüpiter tapınağıdır. Tapınağın M.S. 3. yüzyılda yapılan büyük bir
giriş kapısı vardı. Kapıdan girilince önce ön avluya, sonra da büyük avluya ulaşılıyordu.
Büyük avlunun eni 104,5 metre, genişliği ise 117 metredir. Avludan sonra geniş
bir kapıdan girilen tapınağın 84 granit sütunu vardı. Bugün bunlardan sadece 6
tanesi ayaktadır. Diğerlerinin bir kısmı kırılmış, bir kısmı da başka yerlere
götürülmüştür.
Baküs tapınağı
daha iyi korunmuştur. Bu tapınağın herbiri 18 metre yükseklikte 46 sütunu hala
ayaktadır. Giriş kapısının yüksekliği 12 metre, genişliği ise 7
metredir. Venüs tapınağı da onarılmış durumdadır. Zaman içinde şehre
en büyük tahribatı Haçlılar vermiş. Daha sonra da Timur tarafından yağmalanmış.
Osmanlı hakimiyeti sırasında da tamamen kaderine terk edilmiş. Fakat 1899'da
Türkler, Almanlara burada kazı yapma izni verilmiş.
Birinci
Dünya savaşından sonra Lübnan, Fransızların eline geçmiş ve buradaki kazılara
da Fransızlar devam etmişler. Daha sonra Lübnanlılar bütün kalıntıları ortaya çıkarmışlar.
Baalbek
1984 yılında UNESCO tarafından koruma altına alınmıştır.
Amatör
Gezgin'in notları:
Önce
biraz yollardan bahsedeyim. Baalbek Hizbullahın hüküm sürdüğü Bekaa vadisinde.
Sanırım bu yüzden de yolda birçok askeri kontrol noktası var. Ama öğrendiğimize
göre Hizbullah bu bölgenin halkı tarafından çok seviliyor. Örgüt yaptırdığı
okul, cami ve hastanelerle bölgeyi geliştirmeye çalışıyormuş. Yol boyunca
her yerde asılan posterlerde liderlerinin halkla ve çocuklarla çekilmiş fotoğrafları
var. Baalbek kapısında ise Hizbullah etkisi biraz daha hissediliyor. Kapıdaki
satıcılar geleneksel başörtüsü diye hizbullahın simgesi olan poşulardan satmaya çalışıyor gelen turistlere.
Her neyse gelelim Baalbek'e;
Baalbek
tam anlamıyla muhteşem ötesi bir yapı. Adımınızı attığınız andan itibaren
kendinizi başka bir zamanda, başka bir uygarlıkta hissetmeye başlıyorsunuz.
Bunun sebeplerinden biri de Baalbek'in çok iyi korunmuş olması ve yapılan kazıların
ve restorasyonların büyük bir titizlikte yapılması. Burada bulanan ağırlığı 2
bin tona yaklaşan 23 metrelik yekpare taşlar ise insanı daha da şaşırtıyor. İnsan
bütün yapının arkasında gizemli bir şeyler arıyor ister istemez.
Baalbek'e
giriş diğer çoğu yerde olduğu gibi 12 dolar ve biletleri çıkışta görevliye
veriyorsunuz. Bu yüzden çıkana kadar biletinizi atmamakta fayda var... (En üst
fotoğrafta Kaiser Wilhelm'in burayı ziyareti anısına Abdülhamid tarafından
yerleştirilen tabletleri görebilirsiniz. Bir de Fransız turist grubunun
rehberinin anlattığına göre Bizans İmparatorluğu döneminde son imparator
Jüstinyen Baalbek'deki bazı tapınakların korunması için para yardımı yapmış ama
buradaki sütunlardan ve çeşitli heykellerden bazılarını Ayasofya'ya getirtmiş. )
11 Mayıs 2012 Cuma
Locanda Restaurant - Byblos / Lübnan
Taksi şoförümüz Khalil'in önerisiyle Byblos'daki yemeğimizi Locanda Restaurant da yedik. Restaurantın manzarası gerçekten bir harikaydı. Bir tarafta deniz manzarası bir tarafta Byblos harabelerinin güzelliği. Yemekler çok lezzetliydi ve Beyrut'un içinde bile yemediğimiz (daha doğrusu rastlamadığımız) değişik yemekleri burada yedik. Fiyatlar aşağı yukarı Beyrut'un içindeki restorantlarla aynı. Mesela ikinci resimde gördüğünüz yemeğin adı Hommos Mlawah 9.000 LL (tadı fena olmamakla beraber çok da özellikli değildi), üçüncü resimdeki yemek Sorrat Lahme 14.500 LL ve çok lezzetliydi. Dördüncü resimdeki ise Fattouche ve 18.000 LL'ydi tadı da güzeldi. Bir de resmini buraya koymadığım bizdeki zeytinyağlı dolma içine benzeyen Kebaibet bel Aadas diye bir yemek vardı o da lezzetliydi. Fiyatı da 11.500 LL'ydi. Bu restorant'da da yemek eşliğinde nargile içiliyordu.
Hall of Fame - Beyrut
Taksi şoförümüz Khalil burası çok güzel deyince adamın bildiği bir şeyler vardır diye gezelim dedik mumya müzesini. (Hall of Fame Jeita yolu üzerinde Zok Mosbeh denilen bölgede) Girişte bir rehber ve düdük çalan polis gibi bir mumya karşılıyor gelenleri (Algılayıcıları hareket fark edince düdük çalıyor). Açıkçası Hall of Fame'i görmesek de olurmuş. Çünkü bir iki tanıdık yüz dışında müzede bulunan çoğu isim arap dünyasının ve Lübnan'ın ünlü simalarından oluşuyor. Bazı mumyalar yanına yaklaştığınızda konuşmaya yada şarkıcıysa şarkı söylemeye başlıyor. Açıkçası hepsi başarılı olmasa da mumyaların (örneğin Clinton homeless gibiydi kirli sakallarıyla) bir iki tanesi gayet iyi yapılmıştı hatta Arafat'ın mumyası fısır fısır oynayan dudakları ve takip eden gözleri ile beni oldukça ürküttü. Müzenin girişi 12 dolar ve çıkışta küçük bir de hediyelik eşya mağazası var. (Lübnan'da bunun haricinde bir iki tane daha mumya müzesi daha var. O yüzden bu tip yerleri çok da seven biri değilseniz boşu boşuna diğerlerine gitmeyin zaman kaybı olur. Çünkü diğer ikisi bunun kadar iyi değil ve hepsinin girişi de yaklaşık 12 dolar kadar)
10 Mayıs 2012 Perşembe
Martyrs Meydanı - Beyrut
Meydanda
bulunan bu anıt son derece ilginç ve etkileyici bir abide. Beyrut, liman kenti
olmanın bedelini çok ağır ödemiş. Tarih boyunca Ruslar, Fransızlar, İngilizler
ve İsrail bombardımanlarına maruz kalmış. İlk üç devlet, heykelin baktığı
limandan kenti bombalamış. Bu nedenle heykel, Lübnan halkının azmini
gösteriyor. Heykelin merkezinde elinde özgürlük meşalesi taşıyan bir kadın ve
bu kadına sarılmış, ancak bir kolu kopmuş bir delikanlı var. Gencin kolu kopuk
olmasına rağmen, her şeyi bir tarafa bırakarak özgürlüğü temsil eden kadına
umutla sarılmış ve ufku gözler vaziyette. Heykelin önünde elini yardım
istercesine kaldıran bir figür ve arka tarafta da ölü bir adam bulunuyor. Anıt
yaşanan iç savaştan da bolca nasibini almış her tarafı kurşun delikleri izleri
ile dolu. Bu görüntü bana Beyrut'u ve insanlarını daha da çok sevdirdi çünkü
yaşadıkları tüm acılara rağmen hepsi çok güleryüzlü, çalışkan ve hayatın
keyfine vararak yaşamayı herşeye rağmen beceriyorlar...