17 Nisan 2017 Pazartesi

Beypazarı Yaşayan Müze ve Türk Hamam Müzesi


Beypazarı'na daha önce de gitmiştim bir iki kere ama 2 nisan doğum günüm hem de hava güzel olunca doğum günümü Ankara'da geçirmek yerine tekrar gidelim dedik.

Açıkçası Beypazarı'nda pek değişiklik yok ama Yaşayan Müze'yi tekrar gezmek keyifli oldu. Bir de Hamam Müzesi açılmış onu ziyaret ettik.

Beypazarı Yaşayan Müze



Yaşayan Müze bildiğimiz müzelerden değil. Yani eserleri camekanların arkasından görebildiğimiz bir müze değil. Burada her şey interaktif, yani anlatılan şeyleri siz de uygulayabiliyorsunuz. İsteyen ıhlamur baskı yapıyor, isteyen ebru. Müzeye giriş de enteresan. Hazırlanan ufak bir skeçle karşılanıyorsunuz. Keloğlanı arayan annesi rolündeki bir görevli sorular soruyor gelenlere "Oğlumu gördün mü?" diye. Verdiğiniz cevaplara göre de gayet keyifli ve akıllıca bir şekilde sürdürüyor mizanseni.



Kurşun nasıl dökülür, ne işe yarar konulu çalışmam :)

Konağı gezerken kış odası bölümünde Karagöz ve Hacivat'ın dönem içindeki yerini dinlerken (izlemek isterseniz tıklayın) siz de bir "Hayali" yani Karagöz, Hacivat oynatıcısı olabiliyorsunuz. Mesela ben tam anlamıyla yakalandım Hayali olmamak için gözlerimi kaçırırken ve sonrasında boncuk boncuk terleyerek ilkokul yıllarımdaki müsamerelerden yıllar sonra gelen bir sahne deneyimi yaşadım (sesimi ablamın kahkahalarından duyabilirseniz izlemek için tıklayın). 




Bu gösteriler dışında müzede nazardan koruduğuna inanılan kurşun dökme, üzerlik otu yakılarak tütsü yapma gibi ritüellerde uygulanıyor. (İzlemek isterseniz tıklayın)

Geleneksel Türk zeka oyunları olan Mangala ve Peçiç gibi oyunların hem tanıtımı hem de satışı yapılıyor.
Özellikle çocuklar için çok eğitici ve eğlendirici bir mekan olan Yaşayan Müze"yi gezmenizi öneririm.




Müzenin tarihi ve kuruluşu
Türkiye’nin ilk ve tek uygulamalı kültür müzesi Yaşayan Müze, halk yaşamı ve onun ürettiklerini sergileme düşüncesiyle 23 Nisan 2007’de eğitimci ve kültür bilimci Dr. Sema Demir tarafından kurulmuştur. Yaşayan Müze, geç dönem Osmanlı mimarîsinin seçkin örneklerinden biri olan tipik bir Türk evinde hizmet vermektedir. Bu konak, Beypazarı’nın ileri gelen ailelerinden Abbaszadelerin büyük oğlu Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. İngiltere’ye tiftik ihraç eden tacir Ali Bey’in eşi Fatma Hanım da Beypazarı’nın Cumhuriyet dönemindeki ilk kadın öğretmenidir. Bu yönüyle aynı zamanda bir bellek müzesi olan Yaşayan Müzenin aslında küçük boyutlarla da olsa, açık hava müzelerinin Türkiye’deki ilk olduğu söylenebilir. Ülkemizde henüz bir örneği bulunmayan açık hava müzelerini diğer müzelerden ayıran özelliklerin başında bu tür müzelerde kullanılan sergileme yöntemleri gelir. Açık hava müzelerinde kullanılan sergileme tekniği, bağlamı kurgulamaya yöneliktir. Bu anlamda çeşitli canlandırma, yorumlama teknikleri ve etkileşimli sergileme yöntemlerini kullanan Yaşayan Müze, bu müzelerin Türkiye’deki temsilcisi durumundadır.
Her gün 08.30 - 20.30 arasında hizmet vermektedir.

Ayrıntılı bilgi için müzenin internet adresine tıklayın

Beypazarı Hamam Müzesi

Burası benim için enteresan oldu açıkçası. Neden enteresan oduğunu açıklayım. Hem dilimizde çok kullandığımız Külhanbeyi'nin ne olduğunu öğrendim, hem değişik objeleri görmüş oldum (4 metrelik "don" gibi) hem de rahmetli anneannemden ve onun annesinden bize kalan bazı osmanlı işi örtülerin benzerlerini de burada gördüm. Hatta ablamla rahmetli nenemi baya bir andık (anneannemin annesi). Küçükken bizlere hamam kültürünün ne kadar önemli olduğunu, hamamın sadece yıkanmaya gidilen bir yer olmadığını, orada yemekler yendiğini, gün geçirildiğini nasıl anlattığını anımsadık. Hatırlıyorum da ben çocukken her semtte bir hamam olurdu ve bazen anneannem götürürdü bizi. Daha keyifli, tatil modunda bir hamam sefası yapmak istersek de Bursa'ya hamamlara giderdik. Yıllar içinde çoğu hamam kapandı ama son yıllarda SPA merkezlerinde tekrar Türk hamamlarına rastlar olduk ve yeniden bir kültür canlanmaya başladı.




Türk Hamam Müzesi’nde, klasik Türk hamamlarındaki “sıcaklık, ılıklık, halvet, külhan, şırvan, hazne ve tıraşlık” gibi mekânlar bulunuyor.

Ayrıca “nalın, buhurdan, ibrik, sürmedan, kirdenlik, mücre ve hamam tası” gibi Türk el sanatlarından örnekler; “hamamcı minderi, kaynana arkalığı, hamam bohçası, yaygı, peştamal, pullu, bindallı, hamam beyazı, dindin, bürgü, içlik, üçetek, haşlama, salta” gibi Beypazarı’na özgü yerel kıyafetler ve hamam kültürüne ait dokumalarda ziyaretçiler için sergileniyor.



Bizde bunlardan hala var. Hatta bir iki tanesinin yakası bile açılmamış. Bunların yakaları giyileceği zaman isteğe göre açılırmış...


Dört metrelik "don" :) 

Müzenin bölümleri
16.yy'da inşa edilen Rüstem Paşa Hamamı 2012 yılında müze olarak hizmete açılmış. 

Soğukluk bölümü 
Halk arasında soyunmalık olarak da bilinen kısım. Burada bulunan sedirlere kıyafetlerini bırakan halk peştemallere sarınarak hamama hazırlanırmış. Bazı hamamlarda bu bölümün üst katı da olurmuş ve bu bölümlere şırvan denirmiş. Müzenin bu bölümünde ipek peştamallar, gümüş işlemeli nalınlar, gümüş hamam tasları, gülabtanlar, sürmedanlar, buhurdanlar, hamam bohçaları sergilenmekte. 

Ilıklık bölümü
Bu bölüm vücudun ani hava değişimine maruz kalmaması için yapılmış. Sıcağa fazla dayanamayanlar ve orta yaşın üzerindeki kişiler bu bölümü tercih edermiş. 
Ayrıca kına hamamlarında halvetten çıkan gelin kız burada gümüş işlemeli nalınlarını çıkartarak sedef kakmalı nalınları giyermiş. Müzenin bu bölümünde havlu takıları, sedef kakmalı nalınlar, gümüş işlemeli nalınlar ve el yapımı zeytinyağlı sabunlar sergilenmektedir.
Traşlık, halk arasında usturalık olarak da geçmektedir. Müşteriler bu bölümü kişisel temizlikleri için kullanmaktadır. Bunun yanı sıra hamamın bu bölümü seyyar berberler tarafından da kullanılmaktadır. Seyyar berberler saç ve sakal tıraşı yaptıkları gibi sülük çekme ve hacamatlık gibi tedavi yöntemlerini de kullanmaktadırlar. Tıraşlıkta usturalar, stiller, berber leğenleri, kupalar, kösreler, zırnıklar sergilenmektedir. 

Not: Zırnık kötü kokulu bir maddeymiş ve tabakhanede derilerin üstündeki kılları dökmek için kullanılırmış. Çok kötü bir kokusu olmasına rağmen "zırnık bile koklatmamak" deyimi karşıdaki insana verilen değeri gösteren bir ifade olarak dilimizde kullanılmaktadır.



Sıcaklık Bölümü
Hamamın külhana en yakın olan, en sıcak bölümüne denilmektedir. Burada iki oda bulunmaktadır. Bu odaların birinde damat hamamı, diğerinde kına/gelin hamamı temalı bir sergileme vardır.  Kına hamamında ipek peştamallara sarılıp, gümüş nalınlar giydirilen gelin odada üç kadın tarafından yıkanır. Kına hamamı için ayrılan halvette gümüş işlemeli fildişi taraklar, peştamallar, sabunluklar ve kavatalar sergilenmektedir.

Not: Neden kaba saba, korkulan insanlara külhanbeyi denir merak ettiniz mi? 
Külhanlar, yani hamamların ısıtılması için altlarında bulunan bölüm hamamın en karanlık, sıcak, insandan uzak bölümüymüş. Hamama açılan pencerelerinin ise adı cehennemlikmiş. O zamanlar burada çalıştırılan çocuklar çoğunlukla kimsesiz çocuklarmış. Bu çocuklar insandan uzak, karanlık ve izbe yerlerde yaşadıkları ve çalıştıkları için insan içine çıktıklarında toplum huzurunu bozan hareketler yaparlarmış. Külhanbeyi sözü de buradan gelmiş.

Detaylı bilgi için müzenin internet sayfasına tıklayın
Daha önceki Beypazarı yazısı için tıklayın


Hiç yorum yok: