27 Haziran 2011 Pazartesi

Aziz Basil Kilisesi / Göreme


Gomeda Vadisinin batı tarafında , Mustafapaşa kasabasının 2 km batısında bulunan kilise, dikdörtgen planlı, iki apsisli, iki nefli olup, iki sütunla desteklenen düz bir tavana sahiptir. Batı nefin duvarları kırmızı aşı boyası ile boyanmış sütunlar ve bunların arasında nişler bulunmaktadır. Doğu nefinde ise ağırlıklı olarak geometrik ve bitki motiflerine yer verilmiştir. Bu nefin Gomeda Vadisine bakan tarafında , kapısı yıkılmış durumda olan ve bu kiliseye bağış yapan bir kişiye ait olduğu tahmin edilen bir mezar bulunmaktadır.


Doğu nefin apsisi palmiye yaprakları motifiyle bordür geçilmiş, üzerlerinde dönemin Patriklerinin adları yazılı olan üç adet malta haçı ile süslemiştir. Bu haçlar ayrıca, üzerlerindeki isimler haricinde, ortadaki haç Hz. İbrahim, diğerleri ise Hz. İshak ve Hz Yakup'u sembolize etmektedir. Araştırmacılar ayrıca bu haçların Cenneti ya da Golgota tepesindeki üç haçı sembolize edebileceklerini belirtmişlerdir. Geometrik ve bitkisel bezemelerle süslü tavandaki büyük haç, kornişteki kitabeye göre, Aziz Constantinopole'ü sembolize etmektedir.
İkonoklazm kavramı ile bağıntılı bu motiflerin yanında, apsisin önünü, önemli iki aziz olan Aziz Basil ve Nazianus'lu Aziz Gregory resmedilmiştir. Araştırmacılara göre Aziz Basil Kilisesi İkonoklazm döneminde (726-843) ya da daha geç bir periyoda tarihlenmektedir.

Azize Barbara Şapeli / Göreme



Elmalı Kilise'nin bulunduğu kaya blokunun arkasındadır. Haç planlı, iki sütunlu, batı, kuzey ve güney haç kolları beşik tonozlu, merkezi kubbeli, doğu haç kolu ve doğudaki iki köşe mekanı kubbelidir. Bir ana iki yan apsisi bulunmaktadır.

Motifler kırmızı boya ile doğrudan kaya üzerine uygulanmıştır. Duvarlarda ve kubbede zengin geometrik motifler, mitolojik hayvanlar ve askeri semboller resmedilmiştir. Ayrıca duvarlarda taş izlenimi veren motifler de yerz almaktadır. Kilise 11. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir.
Sahneleri: Ana apsiste İsa Pantokrator; kuzey haç kolunda at üzerinde ejderle savaşan Aziz George ve Aziz Theodore; batı haç kolunda ise Azize Barbara tasviri bulunmaktadır.

Fotoğraflar http://www.cappadociaonline.com/ sitesinden alınmıştır.

Orada bulunan rehberin anlattığına göre ikinci fotoğrafta duvarda görülen horoz çizimi kutsal sayılıyor çünkü horoz gün ışıdığında ötüyor, yani ışığın, iyiliğin ve aydınlığın gelişini vurguluyor. Bir alt sırada görülen şeytani varlıklardan (çizimden) insanları koruyor...

Yılanlı Kilise / Göreme




Ana mekan enlemesine dikdörtgen planlı, beşik tonozlu, güneyde mezarların bulunduğu ek mekan ise düz tavanlıdır. Apsisi sol uzun duvara oyulmuş, kilise tamamlanmadan bırakılmıştır. Girişi kuzeydendir.

Kilise tonozunun her iki yanında Kapadokya'da saygın olan azizlerin tasvirleri bulunmaktadır. Kilise 11. yüzyıla tarihlenmektedir.
Sahneleri: Girişin tüm karşısında sol elinde İncil tutan İsa ve yanında kilisenin banisi, tonozun doğusunda Aziz Onesimus, ejderle savaşan Aziz George ve Aziz Theodore, Gerçek Haç'ı tutan Helena ve oğlu Konstantin; tonozun batısında çıplak, uzun saçlı ve önünde palmiye ağacı bulunan Aziz Onuphrius, yanında takdis pozisyonunda Aziz Thomas ve elinde bir kitapla Aziz Basil bulunur.

Şansıma ne yazık ki fotoğraf makinamin şarjı bitti ve kiliselerde fotoğraf çekemedim. Yazıda kullanılan fotoğraflar http://www.kapadokya.gen.tr/ ve http://www.turkforum.net/ isimli sitelerden alınmıştır.

Orada bulunan rehberin anlattığına göre ikinci resimdeki sakallı figür çok güzel bir genç kızmış. O kadar güzelmiş ki erkeklerin tekliflerinden ve tacizlerinden bıkmış usanmış. Bir gün ağlaya ağlaya kendisini bu durumdan kurtarması için Tanrı'ya dua etmiş ve yüzü göğsüne kadar beyaz sakallarla kaplı bir erkek yüzü haline gelmiş. Vücudu aynı kalsa da yüzü erkek yüzü olmuş ve azize mertebesine ulaşmış...

Elmalı Kilise / Göreme





Dokuz kubbeli, dört sütunlu, kapalı yunan haçı planlı, üç apsislidir. Asıl girişi güney yönünden olan kiliseye, kuzeyden açılan bir tünel vasıtasıyla girilebilmektedir.

Elmalı Kilise’nin ilk süslemeleri Aziz Basil ve Azize Barbara Şapeli’nde olduğu gibi doğrudan duvara kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motiflerdir. Kilise 11. yüzyılın ortası, 12. yüzyılın başına tarihlenmektedir.

Sahneleri: Deesis, Doğum, Üç müneccimin tapınması, Vaftiz, Lazarus’un diriltilmesi, Başkalaşım, Kudüs’e giriş, Son akşam yemeği, İhanet, İsa Golgota yolunda, İsa çarmıhta, İsa’nın gömülmesi, İsa’nın cehenneme inişi, Kadınlar boş mezar başında, İsa’nın göğe çıkışı ve aziz tasvirleri. Ayrıca Tevrat kaynaklı İbrahim Peygamber’in misafirperverliği ve üç yahudi gencin fırında yakılması sahnesi resmedilmiştir.
Şansıma ne yazık ki fotoğraf makinamin şarjı bitti ve kiliselerde fotoğraf çekemedim. Yazıda kullanılan fotoğraflar http://www.tatildunyasi.com/ ve http://www.flickr.com/ isimli sitelerden alınmıştır.

Avanos



Nevşehir’in 18 km kuzeyinde olan Avanos’un antik dönemdeki adı “Venessa’dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmağın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır. Avanos yakınlarında, Kızılırmak’ın hemen kenarındaki bir Roma mezarlığında ele geçen mermerden lahit, Merkez Kapadokya Bölgesi’nde bugüne kadar ele geçen tek lahit olması açısından ilginçtir. Lahit, 1971 yılında tesadüfen ortaya çıkmış, semerdam biçimindeki kapağı kimliği tespit edilmeyen şahıslarca açılmış ve içindeki buluntular ne yazıkki çalınmıştır. Ceset üzerinde yapılan patolojik ve paleoantropolojik araştırmalar sonucunda lahitin, saçları kına ile boyanmış bir kadına ait olduğu anlaşılmıştır.


Avanos’ta 13.yüzyıl Selçuklu dönemi’ne tarihlenen Saruhan Kervansarayı ve Alaaddin Camii bulunmaktadır.

Avanos’a 5 km, Paşabağlarına 1km, uzaklıktaki Zelve, Aktepe’nin dik ve kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Üç vadiden oluşan Zelve Ören Yeri, peribacalarının en yoğun olduğu yerdir. Vadideki peribacaları sivri uçlu ve geniş gövdelidir.
Uçhisar, Göreme, Çavuşin’de olduğu gibi kaya oyma mekanlardaki trogloditik yaşamın ne zaman başladığı bilinmeyen Zelve, özellikle 9. ve 13.yüzyılda hıristiyanların önemil yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuş; aynı zamanda rahiplere ilk dini seminerler de bu yörede verilmiştir.
Yamaçların dibinde yeralan ‘Direkli Kilise’ Zelve’deki manastır hayatının ilk yıllarına aittir. Kilise süslemelerinde tercih edilen kabartma haçlar daha çok ikonoklastik düşünce ve yakındani lgilidir. İkonoklastik Dönem öncesine tarihlenen Balıklı, Üzümlü ve Geyikli Kiliseler vadinin önemli kiliselerindendir.
1952 yılına kadar iskan edilmiş vadide manastır ve kiliselerden başka yerleşim yerleri iki vadiye açılan tünel, değirmen, cami ve güvercinlikler bulunmaktadır.

Kaynak: http://www.avanos.bel.tr/


Kişisel notlar: 
Avanosta alışveriş yapmak için bolca seramik atölyesi var. Bu atölyelerde seramik yapımını izleyebilirsiniz. Yalnız dikkat edin seramik çömlek yaptıracağız önce dükkanı gezelim diyenlere pek aldanmayın. Çünkü size işi yaptıracak ustayı bir daha ortalarda bulamayabilirsiniz. Avanosta alışveriş için bir diğer seçenek de yöreye özgü şaraplar...

Göreme Açıkhava Müzesi






Nevşehir'e 13 km. uzaklıkta ve Göreme kasabasının 2 km. doğusunda yer alan bir kaya yerleşim yeridir. M.S. 4. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar yoğun bir şekilde manastır hayatı yaşanmıştır. Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları mevcuttur. Bugünkü Göreme Açık Hava Müzesi manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul edilir. Soğanlı, Ihlara, Açıksaray aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerlerdir.

Kiliseler, 2 tür teknikle boyanmıştır. Birincisi, doğrudan doğruya kaya yüzeyi düzeltilerek üzerine yapılan boyama; ikincisi ise, kaya üzerine yapılan secco (tempera) ve fresko tekniği ile yapılan boyamadır. Kilisede işlenen konular İncil ve Hz. İsa'nın hayatından alınmıştır.
Göreme Açık Hava Müzesi'nde Kızlar ve Erkekler Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunmaktadır.

Atatürk Evi / Hacıbektaş






Hakkında bilgi:
Nevşehir ili Hacıbektaş ilçesinde bulunan, XIX.yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan Çelebiler ailesine ait evde Atatürk 22-23 Aralık 1919’da Ankara’ya giderken uğramış ve ağırlanmıştır. Kültür Bakanlığı bu evi 1991 yılında kamulaştırmış ve 2001 yılında da restore ederek Atatürk Evi Müzesi olarak ziyarete açmıştır.

Müzenin bulunduğu ev, zemin ve birinci kattan meydana gelmiştir. Orta sofalı planı olan ev ahşap hatıl arasına kerpiç yığma tekniği ile yapılmıştır. Üzeri de kırma çatı ve oluklu kiremitle örtülmüştür. Evin üst katında sofa etrafında odalar sıralanmıştır. Müzede Atatürk ile ilgili fotoğraf ve belgeler sergilenmekte olup, o günleri yansıtan eşyalarla düzenlenmiştir.

Giriş ücretsizdir...

İlhan Selçuk - Turhan Selçuk mezarlığı / Hacıbektaş



Gazeteci-Yazar İlhan Selçuk ağabeyi ünlü karikatürist Turhan Selçuk ile Hacıbektaştaki Çilehane bölgesinde yanyana gömülü. Açıkçası bunu bilmiyordum ve görünce çok şaşırdım. Hayatının son yıllarını sıkıntılı bir durumda geçirmek zorunda kalan bu başarılı insanın ve ağabeyinin ruhlarına dua okuyup ordan ayrıldık...

Deliklitaş (Çilehane)




Çilehane, giriş ve çıkışı bulunan küçük bir mağaradır. İlçe merkezinin 3 km. doğusunda meyilli bir tepededir. Mağara girişi, bir insanın yürüyerek rahatça girebileceği genişliktedir. Mağara içerisinde yüksekçe bir yerde ve bir insanın zorlukla geçebileceği, dışarı açılan bir delik vardır. Hacı Bektaş Veli'nin bu mağarada zaman zaman halvete kaldığı söylenmektedir. Delikli Taş olarakta bilinen Çilehane, Hacıbektaş'ta en çok ziyaret edilen yerlerdendir. Yaygın bir inanışa göre, günahı olan insan, zayıf dahi olsa bu delikten geçemezmiş. Delik onu sıkarmış; bir adak adayınca serbest bırakırmış. Günahı olmayanlar, delikten rahatça geçermiş.

Kişisel notlar:
Delikli taş'ın yanına gittiğimizde geçmek için sıra bekleyen birkaç kişi ile karşılaştık. Dediklerine göre Hacı Bektaş'ı ziyaret etmek ve taştan geçebilmek için Erzurum'dan gelmişlerdi. Geçmek için sıra bekleyen üç bayan da biraz kiloluydu. Bir tanesi ilk denemesinde geçememiş ve zorla geri çıkarılmış sıkıştığı için. Herneyse, biz de geçebilecekler mi diye merakla beklemeye başladık. Teyzeler birbirini alttan ittirerek yukardan çekiştirerek besmele çeke çeke zorla geçtiler taştan. İlk olarak eşim onlar bu kiloyla geçebildiyse bende geçerim diye girdi mağaraya ve geçti kolayca. (en alttaki fotoğrafta kendisi geçmeye çalışıyor taştan) Sıra bana geldi ve mağara kısmına indim. Deliğe bakınca insan geçemeyeceğini düşünüyor. Çünkü alt kısmı çok dar. Dileğimi tuttum ve delikte sıkışır kalırsam, rezil olursam korkusuyla biraz da panik içinde delikten geçtim ama ne yalan söyleyeyim sıkışırım diye çok da korktum...
Geçebildiğimize göre bakalım dileklerimiz ne olacak? Günahsız olduğumuz da inanışa göre taş tarafından belgelendi...

Hacı Bektaş-i Veli Türbesi





Hacı Bektaş-ı Veli hakkında bilgi:
Gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi (1103-1165)'nin öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektaş-ı Veli kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu.
Velâyetnâme adlı eserede Hacı Bektaşi Velî'nin, sık sık Kırşehiri ve Ahi Evranı ziyareti onun'la sohbetlerini anlatır.

Osmanlı sultanlarıyla halk tarafından da sevildi ve hürmet gördü. Orduda Yeniçeriler Bektaşilik kurallarına göre yetiştirilirdi. Bu nedenle Yeniçerilere tarihte Hacı Bektaş Veli çocukları da denirdi. Ocağın banisi Hacı Bektaş Veli olarak kabul edilirdi. Seferlere giderken yanlarında daima Bektaşi dede ve babaları eşlik ederlerdi. Bugün Balkanların her köşesine Bektaşiliği yeniçeriler taşımıştır.

Hacı Bektaş-ı Veli'nin sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara "Bektaşi" denildi.
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş-ı Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.

Eserleri:
Makalat - (Farsça)
Kitâbu'l-Fevâid
Şerh-iBesmele
Şathiyye
Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye







Türbe hakkında bilgi:
Kırklar Meydanı'nın güneyindeki, motiflerle süslenmiş mermer taşlardan yapılmış kapıdan, Hacı Bektaş Veli Türbesi'ne girilir. Birbirine geçme mermerlerle yapılan kapının süslemeleri arasında, üç tane balık ve dört tane güvercin figürüde kullanılmıştır. Basık kemerin kilit taşı üstünde ise Çift Başlı Selçuklu Kartalı figürü yer almaktadır. Kapıdan içeri "Gök Eşik" adı ile bilinen, genişce beyaz mermer eşikten geçilerek girilmektedir.
Bir kenarı 4.50 metre olan kare plana sahip türbenin ortasında, Hacı Bektaş Veli'nin sandukası bulunmaktadır. Türbe içindeki süslemeler, Selçuklu dönemi mimari özellikleri yansıtmaktadır. Türbe, kesme taştan ve üzeri kubbeli olarak yapılmıştır. Kubbenin üzeri, sivri kurşun bir külahla örtülüdür. Türbe üzerindeki alemde; “Ya Fettah”, “Vakf-ı ‘aleyni kethüda-i Yeniçeriyan-ı Dergâh-ı Aliyye” “1028 (M.1618-1619)” yazısı yer almaktadır.

Kişisel notlar:
Hacı Bektaş-i Veli'nin türbesi oldukça görkemli. Yurt dışındaki kimi devlet adamlarının hediye ettiği hediyeler de bu görkemi daha da arttırıyor. Bu türbe de oldukça kalabalıktı. Dua edenler, dilek dileyenler ve dışarıdaki çeşmeden su alanlar büyük bir kalabalığı oluşturuyordu. Bu türbe de çok temiz, çok huzurlu ve çok güzel kokuyordu.

Balım Sultan Türbesi


Balım Sultan hakkında bilgi:
Bektaşiliği kurumlaştıran önder olarak bilinen Balım Sultan, 1457’de Dimetoka’da doğmuştur. 1517 tarihinde hakka yürümüştür.Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin manevi kızı Fatma Nuriye Hatun (Kadıncık Ana - Kutlu Melek)'un torunu Mürsel Babanın oğludur.Geniş bir kitleye göre Bektaşiliğin önemli bir ulusudur. “İkinci piri (piri sani)”, kurucusu ve kurumlaştırıcısı olarak görülür. Kurucusu değildir ancak “ikinci piri” olduğu, kurumlaştırdığı, yolu yasal bir kurum durumuna getirdiği, Bektaşiliğin varolan yapısına yeni bir biçim kazandırdığı, erkanını geliştirerek yeniden düzenlediği kesindir. Bektaşilik onunla birlikte devlet tarafından tanınır ve geniş yığınlara mal olur. 1501’de dönemin padişahı kendisi de Bektaşiliği benimsediği iddia edilen II. Bayezit tarafından Kırşehir’deki Hacı Bektaş Dergahı’nın başına atanır. Amaç; Türk/ Türkmen Kızılbaş- Alevi- Bektaşi’yi İran’ın etkisinden korumaktır. Bu durum Bektaşilik’le devletin ilişkilerini arttırır. Bundan sonra, devlet içerisindeki birçok yönetici bürokrat ve ulemadan insanlar doğrudan Bektaşilik Tarikatı’nın üyeleri olurlar.

Balım Sultan, Hacı Bektaş’tan sonraki “mihenk taşı”dır. Bektaşiliğin toplumsal ve insancıl yönlerini, barışseverliğini ve yardımseverliğini ön plana çıkaran bir gönül eridir. Yüzyıllardan beri gelen Alevi- Bektaşiliğe ait kuralları derlemiş ve dergahta bir düzen içerisinde yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Sözel olan Bektaşi geleneğinde düzenlemeler yaparak, yazılı metin haline getirmiştir. Yapısal olarak Bektaşiliği “kurallara bağlamış”tır. Balım Sultan’la Bektaşilik erkannamesi son biçimini almıştır. Böylece geniş bir coğrafik alana yayılan Bektaşilik uygulamasında “birörneklilik” sağlanmış olur.
Balım Sultan XVI. y. yılda Bektaşiliği Haydariliğin bir kolu, türevi olmaktan kurtarır, Haydarilik etkilerinden arındırır. Osmanlı Devleti’nin de desteğini alarak Hacı Bektaş’ın adına yeniden yapılandırır.Artık bu yüzyıldan sonra Bektaşilik bağımsız bir tarikattır. Diğer Batıni- Alevi eğilimli tarikatları içerisinde eritip özümleyecek güçtedir.
Balım Sultan yola, tarikatın pratiğine sürekli bir biçim ve içerik kazandıracak yeni etkiler getirmiştir. Geliştirilen erkana göre yola girenlerle sıkı ilişki içerisinde örgütlenmiş bir Bektaşi toplumu ortaya çıkarmayı amaçlamıştır. Tarikata bir disiplin getirmiştir. Kent içi ve kenti çevreleyen tekkelerde daha yetkinleştirilmiş “bir ritüel ve örgütlenme” başlatmıştır. Giderek düzenlenmiş sistemin dışında kalan köy gruplarından farklılaşan, bir biçime ulaşmış Bektaşilik Tarikatı yaratmıştır. Bu örgütünü kendisi tarafından kurulan sistemin “ruhani ve örgütsel” başı olan Dedeler’le yaymayı ve yaşatmayı amaçlamıştır.Çelebiler Anadolu ve köylük yörelerde tutunurken, kentsel yörelerde Balım Sultan ekolü benimsenir. Balım Sultan, soydan Alevi olmayanlara kapı açarak Bektaşi olabilmelerinin yolunu açar ve Alevi- Bektaşilik alanında önemli bir reform yapar. Dedebabalık’la yönetilen Bektaşiliğin bu kolu yeniçeri ocaklarının kapatılmasıyla büyük bir güç kaybetmiştir. Ancak 1800lerin sonu ve 1900lerin başında tekrar hareketlenmiş İstanbul ve Rumelideki bir çok Ocak yeniden uyandırılmış ve Osmanlı Eliti içinde etkin olmuştur. Cumhuriyet döneminde Tekke ve Zaviyelerin kapatılmasıyla birlikte tekrar zayıflamıştır. Günümüzde başta Rumeli ve Balkanlar olmak üzere birkaç yüzbin kişilik müridi bulunan önemli bir topluluktur.
Balım Sultan'ın getirdiği yeni usullerin en önemlileri “Dedebabalık”, evlenmemiş(“mücerret”) babalık kurumu ve “mengüç”tür. Ayrıca ibahilik, üçleme (teslis) ve hulul anlayışları da Balım Sultan'la birlikte Alevi-Bektaşiliğe girer.
Balım Sultan’a kadar Bektaşilik, genellikle kırsal kesimlerde ve köylük yörelerde tutunmuş, Alevi- Türkmen içerisinde benimsenme olanağı bulmuştur. Özellikle Aleviliğin bir türevi ve Aleviliği yeniden biçimleyen, derneştiren, onları eğiterek disipline eden bir eğilim olarak kendini ortaya korken, Balım Sultan’la kentsel kesimlere ve Osmanlı aydınları arasına da girmiştir. Böylece Bektaşilik tarihinde yeni bir dönem başlar ve Bektaşiler; “Köy Bektaşisi”, “Kent Bektaşisi” olarak farklılaşırlar. Kent Bektaşiliğine “Nazenin Tarikatı” veya “Babagan Kolu (Babalar Kolu)” da denir.


Türbe Hakkında Bilgi:
Üçüncü Avlu'nun doğusunda, piramit külahlı klasik bir türbedir. II.Beyazıt 1501 yılında, İkinci Pir olarak bilinen Balım Sultan’ı (1462-1516), Hacı Bektaş Veli Dergahının başına getirmiştir. Bütün söylentiler Balım Sultan'ın, Edirne'nin 40 kilometre güneyinde bulunan Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli) tekkesinin bulunduğu Dimetoka'dan geldiğini göstermektedir. Balım Sultan'ın, Alevi - Bektaşi düşüncesini ve teşkilatını kontrol altında tutmak için, Osmanlı Devletince Hacı Bektaş Veli Dergahının başına getirildiği yönünde görüşlerde ileri sürülmektedir. Bektaşi Tarikatının biçimlenmesine ilişkin etkisi ve rolü yadsınamayacak olan Balım Sultan, 1462'de Dimetoka'da doğmuş ve 1516 yılında Hacıbektaş'ta ölmüştür. Balım Sultan'ın türbesini, Yavuz Sultan Selim'in kumandanlarından Şehsuvaroğlu Ali Bey'in 1519 yılında yaptırdığını, Türbe kapısının üst duvarındaki yazıdan anlıyoruz.

Türbeye, önünde üç kemer bulunan üstü örtülü alandaki kapıdan girilir. Türbeye girildiğinde dikdörtken biçimli ufak bir oda ile karşılaşırız. Tam karşıda bulunan kapıdan, Balım Sultan'ın mezarının bulunduğu türbeye ulaşılır. Balım Sultan Türbesinin içi kare planlıdır. Türbenin içinde ejderler ve buket taşıyan güvercin figürlerinden yapılmış büyük bir şamdan bulunmaktadır. Türbede, başka küçük şamdanlar ve kıymetli levhalarda sergilenmektedir. Türbenin üzerindeki kubbe, sekiz köşeli piramit şeklinde ve sivri külahlıdır.

Türbenin kuzey kenarında Kalender Çelebi'nin mezarı bulunmaktadır. 1516 yılında ölen Balım Sultan'dan sonra, Dergah'ın başına Kalender Çelebi'nin geçtiğini ileri sürenler de bulunmaktadır. Kalender Çelebi'nin, Balım Sultan'ın kardeşi, oğlu yada torunu olduğuna ilişkin farklı değerlendirmeler olsa da, Bektaşi Dergahı ile bağını kimse yadsımamaktadır.

Kişisel notlar:
Hakkında çeşitli efsaneler olan (suda yürümek, astral yolculuk gibi) Balım Sultan türbesi de Hacı Bektaş-i Veli külliyesinin içinde. Yemyeşil bakımlı bahçede kuş sesleri arasında çok huzur verici bir yer. Ayrıca çok bakımlı ve temiz. Dilek tutup, dua etmek isteyenler için önemli ziyaret mekanlarından biri. Giriş kapıda ödenen 3 TL'ye dahil.

Kaynak: http://www.hacibektas.com/index.php?id=hacibektas_veli_muze

Kesikköprü köprüsü ve kervansarayı





Kırşehir Merkez ilçesi, Kesikköprü Köyü’nde, Kesikköprü’nün yanında, Kızılırmak’ın kenarında bulunan bu kervansarayı, Y.Mimar Ali Saim Ülgen Gıyasüddin Keyhüsrev tarafından 1206’da yaptırdığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte üzerindeki kitabede Kırşehir Valisi Nureddin Cebrail bin Cacabey tarafından 1248 yılında yaptırıldığı yazmaktadır.

Kervansaray, diğer Selçuklu kervansarayları gibi orta avlu etrafında sıralanmış revak ve hücrelerden meydana gelmiştir. Kesme taştan kervansarayın güneyinde basık kemerli giriş kapısı bulunmaktadır. Bu kapı kabartma geometrik motiflerle bezenmiştir. Giriş kemeri üzerinde daire biçimli güçle motifleri, kabartma bitkisel bezemeler bulunmaktadır. Girişin iki yanı duvara dayalı yarım yuvarlak sütunlarla hareketlendirilmiştir. Buradan tonozlu bir geçit ile avluya girilmektedir. Bu geçidin batısındaki bir kapı kervansarayın mescidine geçişi sağlamaktadır. Bu mescidin mihrabı geometrik motifler ve gülçelerle bezenmiştir. Ayrıca mihrabın köşelerine duvara dayalı sütunlar yerleştirilmiştir.
Girişin doğusunda hanın kontrolünü yapanlara ait bir oda bulunmaktadır. Kervansarayın ahır kısmı tonozlarla örtülü olup, üç neflidir. Çevre duvarlarının dışına da kale görünümündeki bu kervansarayı destekleyen dörtgen kuleler yerleştirilmiştir. Günümüze harap durumda gelebilen yapı, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmıştır.

Kişisel notlar:
Son satırda yaptıkları açıklamaya göre yapı onarılmış ama nedense ben bu onarımın izine pek rastlayamadım. Kervansaraya giden yolu zar zor hiçbir tabela görmeden ulaştığım zaman yapının kapısında bir kilit takılı ve önündeki tabela da tamamen okunmaz haldeydi. Burası da klasik anlayış olan "bizde bunlardan çok var"a kurban gitmişti sanırım...

25 Haziran 2011 Cumartesi

Üçüncü Avlu (Hazret Avlusu) / Hacı Bektaş-i Veli Müzesi


Renkli taşlardan yapılmış, yuvarlak kemerli ve çift kanatlı bir kapıdan (Altılar Kapısı), İkinci Avludan Üçüncü Avluya (Hazret Avlusuna) geçilir. Kapıdan girildiğinde, tek kemerli, üstü örtülü bir bölümle karşılaşırız. Hemen sağ tarafta, Mustafa Kemal Atatürk'ün 22-23 Aralık 1919'da Hacıbektaş'a gelişinde Dergah'da dinlendiği yer olarak bilinen mekanda, sanatçı Filinta ÖNAL tarafından yapılan 'Atatürk' rölyefi bulunmaktadır.

Üçüncü Avluya girişin tam karşısında Hacı Bektaş Veli'nin Türbesi (Pir Evi) vardır. Pir Evi'nin doğusunda ise Balım Sultan Türbesi ve Dergaha hizmet edenlerin mezarları bulunmaktadır.

Kaynak: http://www.hacibektas.com/index.php?id=hacibektas_veli_muze

İkinci Avlu / Hacı Bektaş-i Veli Müzesi




Meydan Avlusu da denilen İkinci Avlu’ya (Dergah Avlusu), düzgün taştan yapılmış üçgen alınlıklı Üçler Kapısından girilmektedir. İlk yapılışında taş döşeli olan bu avluya Üçler Kapısından girildiğinde, kare planlı bir havuzla karşılaşılır. Bu havuzun Üçler Kapısına bakan duvarında üçgen bir alınlık bulunmaktadır. Bu üçgen alınlığın tepesine mermerden yapılmış ve 12 dilimli bir Hüseyni Tacı yerleştirilmiştir. Üçgen alınlığın havuza dönük yüzünde ise 12 mısradan oluşan bir yazıt bulunmaktadır. Bu yazıttan havuzun, Tepedelenli Hacı Feyzullah Dede Baba zamanında, Beyrut Valiliği yapan Halil Paşa'nın eşi tarafından 1906-1908 yıllarında yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Bu avlunun doğusunda ve batısında, kesme taştan yapılmış ayaklar üzerine oturtulmuş kemerler vardır. Avluda, doğu yönünde Aslanlı Çeşme ve Aş Evi önünde beş adet, tekke camisi önünde üç adet; batı yönünde ise yedi adet olmak üzere, on beş adet kemer bulunmaktadır. Üstü örtülü ve önü açık kemerlerin gerisine, Külliyenin yönetiminde önemli işlevleri olan yapılar iki grup halinde yerleştirilmiştir. Doğudaki grupta, güneyden kuzeye doğru Arslanlı Çeşme ve Aş Evi yer almaktadır. Batıdaki grupta ise, güneyden kuzeye doğru Çamaşır Evi, Mihman Evi, Meydan Evi ve Kiler Evi yer almaktadır. Kiler evinin içinden geçilerek girilen mekan Dede Baba'nın kışlık odasıdır. Bu oda ve kiler evinin üst katında, külliyenin bütününe egemen konumu ile Dede Baba Köşkü yer alır.

İkinci Avlunun güney-doğusunda, renkli kesme taşlardan yapılmış ve üç kurnası bulunan bir çeşme vardır. Çeşmenin yanındaki kemerin havuza bakan tarafındaki yazıtta "Malgoç Bali İbn-i Ali hazretleri gaziler serdarı ol din eri, Hacı Bektaş-ı Velî'nin aşkına, eyledi, cari bu ayn-ı kevseri, tarih dokuz yüz altmış ikide teşnelikten oldu abdalan beri" yazısı yer almaktadır. Bu yazıt, Arslanlı Çeşmeyi Yusuf Bali Çelebi'nin oğlu Bektaş Çelebi'ye konuk olan Silistre Valisi Malkoç Bali İbn-i Ali Bey'in 1554 yılında yaptırmış olduğunu göstermektedir. Mısır Prenseslerinden Kara Fatma Sultan'ın 1853 yılında Mısır'dan gönderdiği mermer arslan heykelinin çeşmeye yerleştirilmesinden sonra, çeşme Aslanağzı Çeşmesi yada Aslanlı Çeşme olarak anılmaya başlandı. Arslan heykelinin yerleştirilmesi ile, 1854 yılında çeşmenin alınlığına kitap sayfasını andıran yazıt eklenmiştir.

İkinci Avlu'daki bazı kemerlerin üzerinde, küçük beyaz mermer taşlar üzerine yazılmış, dergah ile ilgili onarım yazıtları bulunmaktadır. Aslanağzı Çeşmesi yanındaki birinci ve ikinci kemerin arasında yer alan yazıtta anonim bir beyit yer almaktadır. 1544 Tarihli yazıtta şunlar yazılıdır: "Ey günahkar evronuz yüzü kara, Ne yüz ile Hazret-e karsu vara. 951 (M.1544)" Bu yazıtta yer alan 1544 tarihi, kemerlerden oluşan revakların yapılış tarihine ilişkin fikir vermektedir. Aş Evi önündeki kemerin dış yüzünde yer alan yazıtta ise, "Tecdid kıldı bin iki yüz seksen altıda, Aşhaneyi bu tak-u revak-ı Hasan Dede. 1286 (M.1869)" yazılıdır. Bu yazıt ise Hasan Dede tarafından 1869 yılında yaptırılan onarımı belgelemektedir.

Kaynak: http://www.hacibektas.com/index.php?id=hacibektas_veli_muze