29 Ekim 2014 Çarşamba

San Gimignano / İtalya




San Gimignano Toscana bölgesinde Siena'ya bağlı bir ortaçağ kasabası. Kasaba "ortaçağın manhattan'ı" olarak anılıyor. Bunun sebebi ise New York gökdelenlerini andıran meşhur kuleleri. Kasabanın tamamı surlarla çevrili ve bir tepenin üzerine kurulu. Bütün yapılar 14.yy'dan kalma. Kuleler 12.yy'da dikilmeye başlanmış. Şehrin zengin aileleri zenginliklerini ve güçlerini göstermek için kule yaptırırlarmış. Kule ne kadar yüksekse aile de o kadar zenginmiş. Bu kuleler ilk yapıldığı zamanlarda 72 adetmiş fakat günümüze sadece 14 tanesi ulaşabilmiş. San Gimignano hakikaten de enteresan bir şehir insanları ve günümüz dükkanlarını silerseniz kafanızda gerçekten de bir ortaçağ kasabasına düşmüş gibi hissedebilirsiniz. Şehrin içine arabaların alınmaması da buna bir etken sanırım. Ayrıca da çok turistik bir kasaba. Her yerde hediyelik eşya dükkanları var  ve bazıları bizim büyük şehirlerimizde bile olmayan markalar (yağmurda çok ıslandığım ve yanımda yedek de olmadığı için normalde hayatta almayacağım bir t-shirt'e sırf Vespa markalı diye 20 küsür EU vermek zorunda kaldım). Bunun yanı sıra San Gimignano Toscana bölgesinden dolayı şarap bağları ile ünlü. Çok güzel şarapları 5 Eu gibi bir fiyata buradan alabilirsiniz.
Hatta ana meydana çıkan yokuştaki şarküteriyi önerebilirim. Burada çeşit çeşit şarap ve peyniri tadabilirsiniz de. Ben buradan krema kıvamında bir şişe balsamic sirke aldım mesela 8 eu'ya ve daha sonra çok pişman oldum niye daha çok almadım diye. Ayrıca dünyanın en iyi dondurmacısı olarak bilinen ünlü dondurmacı Dandoli'de burada. Kapıdaki kuyruğu beklemeye sabrınız varsa gelatosunu deneyebilirsiniz. Benim o kadar sabrım yoktu ama Picca Pizza da yemeden duramadım. Burada kocaman pizzanızı dilim olarak alıyorsunuz ve ayakta yiyorsunuz oturacak yer yok. (mesela burada da pişman oldum ikinciyi yemediğime). San Gimignano'da enteresan olan diğer bir şeyse küçücük kasabada üç tane işkence müzesi olması. Vakitsizlikten gezemesek de bir dahaki İtalya gezimize burayı da ekledik ve daha detaylı gezmeyi kafamıza koyduk.



İncelemek isteyenler için San Gimignano'nun bir de web sayfası var:
http://www.sangimignano.com/en/

San Gimignano alışveriş:
Şarap sevenlerdenseniz çok uygun fiyatlara kaliteli şaraplar bulabilirsiniz. Peynirleri de çok lezzetli. Bunun dışında seramikleri çok ünlü ve her yerde çok güzel seramik işleri var biraz pahalı olsalar da...
Butik pizzacılarda pizza yemeyi, Dandoli'nin dondurmasından tatmayı ve meydanda bulunan dilek kuyusunda dilekte bulunmayı da unutmayın....

Bir sorun nedeniyle daha önce şarküteri fotoğraflarını ekleyememistim. Önerdiğim yeri fotoğraflarda görebilirsiniz




Ayrıntılı San Gimignano ve diğer gezi fotoğraflarına ana sayfada bulunan instagram adresinden ulaşabilirsiniz...

25 Ekim 2014 Cumartesi

Novotel / Genova




Novotel dünyada birçok şehirde bulunan bir oteller zinciri. Sanırım daha çok seyahat eden
iş adamlarına yada turist gruplarına yönelik olduğu için genel olarak fiyatları uygun. Genova Novotel şehrin liman - sanayi bölgesine yakın bir bölgede. Yürüyerek limana inebileceğiniz bir konumda fakat şehrin tarihi bölgesine yakınlığı ile ilgili bir fikrim yok maalesef. Odaları temiz, klasik otel odalarından fakat banyosu biraz bakımsız. Özellikle duş paneli yerine duş perdesi olması beni rahatsız etti. En ufak bir kıpırdanmada üstüne yapışıyor insanın. Biraz tiksindim açıkçası. Fakat odanın fotoğrafını çekmediğim için booking.com'dan bakarken otele orada yayınlanan fotoğraflarda özellikle banyoların bizimkine hiç benzemediğini fark ettim. Oda da, banyo da daha lüks görünüyordu. Bilemiyorum acaba odaların dizaynlarında fark var mı? Ben bir dahaki gidişimde (gerçi Genova'ya bir daha gideceğimi sanmıyorum ama) kalmam burada ama yine de önerilebilir bir otel. En azından kahvaltısı ve akşam yemeği iyiydi... (Görseller internetten alınmıştır).

http://www.booking.com/hotel/it/novotelgenovaovest.tr.html?sid=03ee6b772ad71d719edc60a30f28879d;dcid=1;no_rooms=1;req_adults=2;req_children=0&

Ayrıntılı Genova ve diğer gezi fotoğraflarıma ana sayfada bulunan İnstagram adresinden ulaşabilirsiniz...

23 Ekim 2014 Perşembe

Genova notları

 Kristof Kolomb'un evi


Venedikteki kısa gezimizin ardından yola çıktık. Yaklaşık 4 - 4,5 saatlik bir yolculuktan sonra Genova'ya ulaştık. Otele gitmeden önce yürüyerek kısa bir şehir turu yaptık (gerçi bunun şehir turu olduğunu pek söyleyemeyeceğim. Otel çevresinden fazla uzaklaşmadan liman ve civar bölgelerde (daha çok şehrin sanayi bölgesi olduğunu sanıyorum) turla bir yürüyüş yaptık. Rehberimiz Burak gece otelden çıkıp kendi başımıza ara ve arka sokaklara girmeyelim diye hava kararmadan arka sokakları da gezdirmek istedi bize. Bunun sebebi ise özellikle bizim kaldığımız liman bölgesinde arka sokaklar biraz tehlikeli. Hiç çekinmeden göstere göstere uyuşturucu satıyorlar ve fuhuş yapılıyor. Açıkçası eşimle pek korktuğumuzu söyleyemem (turun geneli aksine). Nasıl bizim ülkemizde de özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerin kimi mahallelerinde gizli kapaklı işler dönüyorsa buranın da pek farkı yoktu bana göre.  Hatta akşam yemeği sonrası vaktimiz olsaydı ve yanımızda başkaları olmasaydı gidip, etrafa bakınırdık bile dedik. Ama daha önceki yazılarda da yazdığım sebeplerden dolayı şehri keşfetme fırsatı bulamadık. Bizim tatil anlayışımızda şehrin sadece ambalajını değil, içini de görmek olduğundan dolayı biraz mutsuz olduk gezemediğimiz için.



Gördüğümüz kadarıyla Genova'ya gelince;
Genova aslında tarihi açıdan çok önemli bir kent. Türklerle daha doğrusu Osmanlı ile de yakından alakalı. Günümüzde Ligurya bölgesine bağlı ama geçmişi 12. yüzyıla kadar dayanıyor. O dönemlerde Osmanlının verdiği isim olarak Ceneviz Cumhuriyeti yani Cenevizliler olarak biliniyorlar. Bizans döneminde imparatora yaptıkları yardımlardan dolayı günümüzdeki Galata semti onlara veriliyor ve İzmir, Trabzon gibi önemli limanların bütün haklarını da alıyorlar. (Cenova'da liman bölgesinde Galata müzesi var ve Osmanlı ilişkileriyle ve Galata semti ile alakalı belgeler sergileniyor). Sultan 1. Murad zamanında Osmanlının kuruluş dönemiyle beraber ilk ilişkiler kuruluyor. Fakat İstanbul'un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmet'e tarafsızlık sözü vermelerine rağmen bu sözlerinde durmayınca ellerindeki ticari imtiyazların birçoğu ellerinden alınıyor ama Üçüncü Mehmed zamanında tekrar bazı imtiyazlara sahip oluyorlar.
Ayrıca Genovalılar daha doğrusu Cenevizliler tarihte sigorta şirketlerini ilk kuranlar. Zaten şehirde gezdiğinizde birçok büyük sigorta şirketinin ve bankanın merkezlerini de görmek mümkün.

Genova zengin tarihi açısından eminim çok güzel yerlere sahip olsa da biz zaman darlığından otelde yediğimiz akşam yemeğinden sonra sahile yürüyüşe gidebildik. Kaldığımız otelin (Novotel - daha sonra yazacağım) konumu dolayısıyla liman bölgesinde bir kafede oturup birer kahve içtikten sonra araba yarışlarından fırlamış bir taksi şoförüyle uça uça otele geri döndük.
Bu arada pesto sosunun ve meşhur kaşif Kristof Kolomb'un ana vatanı Genova'ymış bilginiz olsun...

Genova gezilecek yerler:
Tabii ki yine gördüğümüz kadarıyla;
San Lorenzo Duomosu
Pallazzo Ducale
Limandaki Akvaryum (Avrupa'nın en büyük akvaryumu diyorlar)
Ve yine limanda bulunan korsan gemisi. Bu gemi Roman Polanski'nin "Korsanlar" filminde kullanılmış ve şimdi de müze olarak hizmet veriyor...

22 Ekim 2014 Çarşamba

Venedik / Padova bölgesi oteli



Booking.com'dan uzun arayışlarım bile işe yaramadı maalesef kaldığımız oteli bulamadım (gerçi tam emin olamasam da Hotel Splendid yada Hotel Sporting olduğundan kuşkulanıyorum). Daha önceki yazıda belirttiğim gibi odada her eşyanın üzerinde farklı isim yazıyordu...
Otel Venedik'e yaklaşık 40 km. uzaklıktaki Padova bölgesinde. Bu bölge termal bir bölge ve daha çok SPA otelleri var. Bizim kaldığımız otel de Radisson Blu kompleksinin bulunduğu bölge içinde bir otel.
(radisson'un önü lüks araba kaynıyordu bizimkinde ise sadece bir tur otobüsü vardı) Kaldığımız oda kötü değildi (en azından temizdi) fakat sanırım yeşil alanlardan dolayı minicik sineklerle doluydu. Işığa daha çok geldikleri için banyonun ışığını açık bırakıp hepsini oraya hapsetmekle bulduk çareyi. Başka bir çiftin odası ise son derece lüks ve rahatmış. (Bizim teorimize göre Radisson o oteli yeni bünyesine kattı ve yavaş yavaş yeniliyor). Her ne kadar turdan birçok kişi şikayet etse de kahvaltı oldukça yeterliydi bana göre. Sonuçta yurt dışında kahvaltı alışkanlıkları farklı olduğu için hiçbir otelde bizimki gibi kahvaltı olması mümkün değil.

Soracak olursanız bir daha Venedik'e gittiğimde bu otelde kalmam. Şehir içi pahalı vs. deselerde iki gece Venedikte kalınabilir. Yada yine bu bölgede daha iyi bir otelde veya Lido bölgesindeki otellerde kalınabilir. (turda kalabalık bir grup vardı. Bize yanlışlıkla onların odasını vermişler. Fotoğraflarda görünen ekstra yatak - daha doğrusu açılmış koltuk- o yüzden).

14 Ekim 2014 Salı

Venedik Notları...

                         
Bir önceki yazıda da bahsettiğim gibi İtalya - Fransa maceramızın özellikle İtalya ayağı biraz maceralı geçti. Şanssızlıklar daha Türkiye'den adımımızı atmadan havaalanında başladı. Oniki'de kalkacak olan uçağımız İtalya'da ki grev sebebiyle saat dörtte havalanabildi. Uçuş süresi, pasaport işlemleri, Bologna - Venedik arası yolculuk vs. derken  biz daha ilk günü heba etmiş olduk. Böylelikle ilk gün Venedikte geçireceğimiz süre ertesi güne kaydı ve Verona turu iptal oldu.

Venedik

Açıkçası Venedikte kalacağımız otel (daha doğrusu Venedik'e yaklaşık 40 km. uzaklıkta) Radisson Blu diye çok sevinmiştim. Yolculuk öncesi ve yolculuk sırasında çektiğimiz yorgunluğu keyifle atarız diye düşünmüştüm. Fakat, Radisson'un olduğu oteller bölgesine gittiğimizde otelin başka bir yer olduğu ortaya çıktı (hala da hangi otel olduğundan emin değilim. Her eşyanın üzerinde farklı isim yazıyordu odada). Odalar çok da kötü olmamakla beraber (eskimiş eşya kokusunun yanı sıra temiz görünüyordu) banyoda sabun-şampuan diye minicik iki poşet dışında hiçbir şey yoktu ve banyo o bölgenin çok yeşil ve termal olmasından sanırım yüzlerce minik sinekle doluydu. (fotoğraflarını daha sonra oteller kısmında paylaşacağım). Her neyse sabah kahvaltının ardından otobüsle Venediğe doğru yola koyulduk. Otobüsü park alanında bırakıp, İtalya'da her şehre girişte ödenen şehir vergisini ödedik ve Venedikte ulaşımı sağlayan vaporettolarla yola çıktık. (Otobüslerin park edildiği alanda bolca hintli, bangladeşli satıcı var ve çoğunluğu türkçe biliyor. Venedik pahalı gelirse hediyelik eşya alışverişlerinizi dönüşte uygun fiyatlara buradan yapabilirsiniz). Turun büyük kısmı rehberimizle beraber gezmeyi ve gondola binmeyi tercih etti ama eşimle biz verilen kısacık zamanı kendimiz değerlendirmek istedik ve San Marco meydanında bir kahve içtikten sonra ara sokaklara attık kendimizi. İlk önce bilmeyenler için Venedik ve San Marco meydanı hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra geçirdiğimiz kısa günü anlatmaya başlayacağım...




Venedik kanallarla birbirinden ayrılmış ve köprülerle bağlanan toplam 118 ada, 177 kanal ve 420 köprüden oluşan bir şehir. 13. ve 17. yüzyıllar arasında ticaret ve sanatın beşiği olan bu şehir özellikle de Rönesans döneminde birçok sanatsal harekete ev sahipliği yapmış. Günümüzde ise Unesco dünya mirası listesinde yer alıyor ve binalarda izinsiz en küçük bir değişiklik yapmak bile yasak. Venedikte binaların kapıları çoğunlukla kanallara açılıyor ve her evin önünde ulaşımı sağlamak için kendi küçük teknesi bağlı. Şehirde ulaşım gondol, vaporetto ve küçük teknelerle sağlanıyor.
Şehir batma tehlikesinde olduğu için herşey sıkı kontrol altında yapılıyor. Bizdeki yollar gibi teknelerin gittiği yollar var ve yönler suya dikilen kazıklarla belirlenmiş herkes de buna uymak zorunda. Büyük kanal (Canal Grande) 4 km uzunluğu ve 30 - 70 metre eninde olan Venediğin en büyük kanalı ve bir S çizerek Venedik'in neredeyse büyük bir kısmını kaplıyor.

Venedik'te görülecek yerler:



San Marco Bazilikası (İstanbul'dan getirilen atlar)


San Marco meydanı sanırım dünyadaki en güzel meydanlardan biri. Adını içinde bulunan San Marco bazilikasından alan, geçmiş zamanlarda Venedik'in en önemli yerlerinden biri olan meydan günümüzde turistlerin en kalabalık olduğu noktalardan biri. Bunun en önemli sebeplerinden biri de etrafında gezilecek birçok müze olması. Meydana gittiğinizde size önerim ayağınızda su geçirmeyen bir ayakkabı olması çünkü her an sular yükselebilir ve sırıl sıklam olabilirsiniz (fotoğraflardan birinde meydanı sular basmaya başlarken görebilirsiniz. Meydandaki kafelerin garsonları yağmur çizmesi giyiyordu). Ayrıca meydanda bulunan ve kuruluş tarihi 1700'lü yıllara uzanan Caffe Florian'da birşeyler yiyip, espresso içmenizi öneririm. Ortam kesinlikle çok keyifliydi. (Bir de canlı müziğe denk gelirseniz muhteşem!) http://www.caffeflorian.com


San Marco'nun güvercinlerinin ise şöyle bir hikayesi var:
Ticaret için kıbrıstan gelen bir tüccar hediye olarak güvercinler getiriyor Venedik dükünün karısına. Bir süre sonra sayıları artıyor ve Venedik'in simgelerinden biri oluyorlar…


San Marco meydanını sular basmaya başladı...

San Marco Bazilikası'nı maalesef zaman darlığından dolayı gezemesek de bir sonraki seyahatimizde mutlaka gidilmesi gereken yerler hanemize yazdık. Bu bazilika zamanında bitişiğinde bulunan Dükler Sarayına ait olarak kullanılmış. 1800'lü yıllarda incilin dört yazarından biri olan Aziz Marco'nun kemiklerini korumak adına Bizans tarzında yapılmış. Rönesans döneminde yapılan değişiklik ve eklemelerle günümüzdeki şekline kavuşmuş. Bazilika'nın girişinde çok kuyruk olduğu için internetten rezerve bilet alıp, sıra beklemeden girme şansınız da var. (Bu arada Dan Brown'un son romanı Cehennem'de de bahsettiği ve haçlı seferleri sırasında Constantinapolis (İstanbul) den getirilen dört at bazilikanın ön cephesini tüm haşmetiyle süslüyor.) 

Dükler Sarayı San Marco meydanında bulunan ve geçmiş dönemlerde Venedik dükleri tarafından konsey, mahkeme salonu ve konut olarak kullanılmış olan bir yapı. Günümüzde ise müze olarak kullanılıyor. Dükler sarayı 1603 tarihinde yapılmış olan aşağıda da fotoğrafını göreceğiniz ünlü  "Ah'lar köprüsü, İç çekiş köprüsü, son nefes köprüsü" olarak adlandırılan bir köprü ile hapishane olarak kullanılmış bir binaya bağlanıyor. Bu köprünün neden bu ismi aldığına gelince; köprüde bulunan pencereler idam mahkumu alanların infaz edilmeye giderken dünyaya son kez baktığı yerlermiş. Ne kadar acı ! (Bu arada bizdeki müze kart gibi bir kart var venedikte - ve diğer şehirlerde- bu karttan alırsanız venedikte bulunan neredeyse tüm müze ve kiliselere indirimli olarak girebilirsiniz. Bu kartı gitmeden önce internet üzerinden de alabilirsiniz).


http://www.veneziaunica.it/en/ecommerce/products/pack/venice_citypass adresinden müze kartı inceleyebilirsiniz.



Ah'lar Köprüsü

Venedik tabiki bu kadar gezmekle bitmez bizim gibi tur peşinde koşmayacaksanız Murano ve Burano adalarına gidip meşhur Murano camlarından ve Burano dantellerinden alabilir, Rialto köprüsünden gondolların geçişini izleyebilir, diğer müze ve kiliseleri doyasıya gezebilirsiniz. Biz ise vakitsizlikten dolayı ara sokaklara dalıp etrafa bakınmakla yetindik ne yazık ki. Neyse bir dahakine kısmet... (Bu arada Venedik ünlü besteci Vivaldi'nin memleketi ve her yıl eylül ayında Vivaldi festivali düzenleniyor. Seneye o aylarda giderseniz aklınızda bulunsun. Güzel bir konser dinlemek isteyenler olabilir…)
Venedik'in simgesi olan gondollorın hikayesi ise şöyle;
Gondollar geçmiş yıllarda çöp taşımak, hasta taşımak ve itfaiye aracı olarak kullanılmış günümüzde ise şehir içinde ulaşım ve turistleri gezdirmek için kullanılıyor. Şu anda Venedikte 400 - 450 kadar gondol var ve yapımları katı kurallarla belirlenmiş. Enleri ve boyları santimi santimine belli. Ayrıca asimetrik olarak yapılıyorlar. Bunun sebebi ise ayakta yolculuk eden gondolcunun dengesini korumak. Gondolculuk ise babadan oğula geçen bir meslek. Gondollar oldukça pahalılar fiyatları 30 bin euro'dan başlayıp 80 bine kadar çıkıyor. Siyah olmalarının sebebi ise ünlü veba salgınına dayanıyor. Salgın sırasında cesetler gondollarla taşındığı için yas rengi olan siyaha boyanıyor...

Osmanlı - Venedik ilişkileri ise enteresan. Osmanlı döneminde Venedik ile sıkı ticari bağlantılarımız varmış (Muhteşem Yüzyıl izleyenler anımsayacaktır). Hatta ticaret için gelen çoğu tüccarlar kadınmış ve göz bebeklerini büyütüp, karşılarındaki erkekleri etkilemek ve daha çok satış yapabilmek için gözlerine bizde "güzelavrat otu" onlarda ise "bella donna" denilen bir bitkinin sıvısını damlatırlarmış. Günümüzde yapılan bilimsel araştırmalarda göz bebeği büyük olanlara karşı cinsin farklı tepkiler verip, etkilendiği de saptanmış.

Venedik'ten ne alınır

Venedik denince akla ilk olarak karnaval maskeleri ve cam işleri geliyor doğal olarak. Karnaval maskeleri birçok dükkanda bulunuyor. Aklınızda olsun özellikle San Marco meydanında bulunan dükkanlarda pazarlık ederek 100 euro'luk maskeyi 30'a alabilirsiniz. (Ben sadece bakmaya girsem de dükkana satıcı kadın ısrarla rakamı indirmeye devam etti).

 



Cam işleri konusunda ise gerçek Murano işi ile çin yapımı camları ayırt etmeye çalışmak biraz can sıkıyor. Çoğu dükkanda gerçek murano satılır yazsa da tam emin olamıyor insan. Ara sokaklarda daha tarz dükkanlarda gerçekliğinden emin olabileceğiniz ve kaliteli işlerde bulunuyor ama çok pahalılar. Bunların dışında Venedikte mercandan yapılma takılar da çok gözde. Klasik hediyelik olan magnetlerin yanı sıra gondolcu şapkaları, çizgili gondolcu T-shirtleri ve dantel şemsiyeler de alınabilecek eşyalar arasında. Bu arada Venedikte oldukça çok işportacı diyebileceğimiz satıcı var. Çoğunlukla ünlü markaların taklit çantalarını satıyorlar. 40 - 45 euro arası fiyatla başlayıp pazarlıkla 15 euro'ya kadar iniyorlar. Ama çanta almak isterseniz tavsiyem İtalya'nın neredeyse her şehrinde mağazası olan Carpisa isimli mağazadan çok uygun fiyatlara güzel çantalar alabilirsiniz yada gitme fırsatınız olursa Floransa deri işleri ile ünlü olduğu için orada bulunan deri pazarından çanta, cüzdan alışverişi yapabilirsiniz. Roma'ya giderseniz outlerde de ünlü markaların ürünlerine uygun fiyatlarla sahip olabilirsiniz (daha sonra onları da yazacağım).

Venedik maskeleriyle ilgili ufak bir bilgi: Ne kadar renkli, süslü, büyüleyici gözüküyorlar değil mi? Varsayımlardan birine göre Avrupayı kasıp kavuran ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan büyük veba salgını bu maskelerin çıkış noktasıymış. Veba salgını sırasında insanlar vücutlarındaki yaraları, hastalık izlerini gizlemek ve kokuulardan korunmak için takmışlar bu maskeleri. Maskeler daha sonra zengin-fakir sınıf farkını bir nebze olsun ortadan kaldırmak için etkinliklerde takılmaya başlanmış. Maskelerin Bauta, Moretto, Columbino, Larva isimli  çeşitleri var.  Her ne kadar artık çoğu yerde fabrikasyon çin malı maskeler satılsa da maskelerin asıl makbul olanları el yapımı cam, deri, porselen vs. gibi malzemelerden yapılanları. Bunların fiyatı ise neredeyse 100 eu'dan başlıyor. (Ünlü Venedik karnavalı her sene şubat ayında düzenleniyor).

Ana sayfada bulunan İnstagram adresimden Venedik ve daha bir çok gezi fotoğrafına da detaylı olarak ulaşabilirsiniz...


9 Ekim 2014 Perşembe

Amatör Gezgin'in İtalya - Fransa notları: Harika yerler ve başımıza gelenler...


Evet yazacak, paylaşacak çok şey var nereden başlayacağımı bilemesem de. Her halde bu seyahat planımızı nasıl yaptığımızla ilgili başlasam daha iyi olacak. Eşimle bu yaz Kıbrıs ve Gürcistan gezimizin ardından (onları da daha sonra yazacağım) İtalya'ya gitmeye karar verdik. Eşim iş gereği sık sık İtalya'ya gittiği ve iyi bildiği için planımız ilk aşamada uçakla belli bir noktaya gidip oradan araba kiralayıp istediğimiz gün, istediğimiz şehirde kalmaktı. Fakat bu sıralarda ben gazetede bir tur ilanı gördüm (Fransa ve Monako dahil olan büyük İtalya turu) ve turla gidersek daha çok yer göreceğiz diye ısrar ettim ve eşim de mecburen kabul etti. Ve hayatımızın - daha doğrusu hayatımın demek lazım eşimin de benim yüzümden burnundan geldi- hatasını yaptık...
Neden hata dediğimi şöyle açıklayayım:
Biz daha önce yaptığımız bütün seyahatlerimizi kendimiz planladık (otel, havayolu şirketi, araba, vs.) ve son derece keyif aldık. Daha önce yurtdışında bir tur deneyimimiz olmadığı için de nelerle karşılaşacağımızı bilemedik. (Birazdan yazacaklarım yabancı dil bilip gittiği yerlerde kendi başına gezebilecek, maddi durumu tek başına program yapabilecek ve aşağıdaki gibi durumlara katlanamam diyebileceklere sanırım daha çok uygun. Bu arada neden 45 kişi olduğumuza gelince; aynı tarihlerde tur düzenleyen firmalar tek rehber eşliğinde bir araya geliyormuş. Mesela bizim turda yanlış hatırlamıyorsam 3 yada 4 tur şirketinden gelenler vardı).



Şöyleki;
- İyi otellerde kalmak istiyorsanız turla gitmeyin (otel maceralarımızı ilerleyen günlerde yazacağım. Size verilen isimler süper olsa da ilk baktığınızda tur son bir kararla değişiklik yapabiliyor)
- Bizim gibi detaylı müze, çarşı-pazar gezmeyi sevenlerdenseniz tur asla size göre değil verilen bir saatlik boş zamanlar yetmiyor hiçbir şeye
- Yarısı sizden yaşça çok küçük balayı çiftleri (tabi herkes aynı değil, çok tatlı bir çiftle de tanıştık burada) ve kalan yarısı da yaşça çok büyük ve her dakika bir şeylere söylenen her kafadan bir ses çıktığı hiç tanımadığınız 45 kişiyle takılmak istemiyorsanız turu boşverin
- Lezzet tutkunuyum kaliteli bir yerde oturup bir kadeh şarapla aheste aheste akşam yemeğimi yerim, sabah da kral gibi kahvaltı ederim diyorsanız yine turu boşverin (bu arada gittiğimiz tur firmasının adını yazıp yazmamakta kararsızım ama uyduruk bir firma da değildi. İlk programa sadık kalsak ekstralarla beraber verdiğimiz aynı rakamlara çıkar, en azından da keyif alırdık)
- 15 - 20 yıllık otobüslerle bacaklarınız uyuşana kadar "ankara'nın bağları" eşliğinde saatlerce yol gitmem diyorsanız turdan uzak durun (Sevgili bir kısım tur arkadaşlarımızın yoğun istekleri sonucu otobüste bu ve başka enteresan şarkılar çalındı ve alkışlar eşliğinde italya yollarını arşınladık.  Ve bence korkunçtu...)
- Kısacık serbest zamanları geç kalanları beklemekle geçirmek istemiyorsanız yada kaybolanları aramak için sürü gibi gezmek istemiyorsanız turu boşverin (Rehberimiz sevgili Burak'ın tüm bizi bir arada tutma çabalarına ve uyarılarına rağmen Roma'da öyle birşey yaşadık).
- Aklınızda bulunsun gazetelere bakıp aaa 300 euro vs. iyiymiş bak bu dediğiniz turlarda ekstra gezileride katınca işin içine (ve oraya, buraya giriş ücretlerini) rakam en az iki katına çıkıyor. Ekstralara katılmam diyebilirsiniz ama çoğunlukla şehire uzak otellerde kalındığı için yapabilecek fazla aktivite olmuyor. Fiyata sadece sabah kahvaltısı dahil olduğu için öğle ve akşam yemekleri, alışveriş vs. de girince işin içine astarı yüzünden pahalıya geliyor. (gerçi turda ekstralara katılmayanlar oldu, yemek işini de birazdan okuyacağınız gibi halledenler de oldu. Suya para vermemek için çoğu insan sularını da tuvaletlerden doldurdu ama düşününce bu hiç bana göre değil. Aranızda benim ukalalık yaptığımı düşünenler yada kimse çok para harcamak zorunda değil diyenler de çıkabilir herşeye tamam da tuvaletlerden içme suyu doldurmak da olmaz ama...)
- Ve en önemli madde asla ama asla "ay biz çok iyi arkadaşlarız, birbirimizi çok seviyoruz, anlaşıyoruz" diye kimseyi peşinize takma gafletinde bulunmayın. Sonra ilk günden abuk sabuk bir meseleye bozulur ve bütün tatili surat asıp, laf sokma çabalarıyla zehir edebilirler. Ne demişler ya tatilde, ya içki masasında, yada alışverişte tanırsın "arkadaşını" .

Bu arada her turda olacak diye bir şey yok ama otobüste yemek yenmesi yasak olduğu halde (şoförler otobüsleri tur sonuna kadar temizlemiyorlar) Türkiyeden getirilen konserve vs. benzeri yiyeceklerin ve orada alınan malzemelerle yapılan salataların (evet otobüste bildiğiniz soğanlı vs. salata yaptılar) yenmesi beni rahatsız etti. (Sonuçta özellikle arka ve orta tarafları kötü bir koku sarıyor). Eşim her ne kadar yaşlı insanlar dışarıda herşeyi yiyemiyorlar gibi mazeretler bulmaya çalışsa da buna saygı gereği o yiyecekler otobüsten indiğimiz yerlerde de yenebilirdi...




Bu arada turun iyi yönleri de vardı tabi.
Rehberimiz Burak son derece keyifli ve işini seven bir rehberdi. Her kafadan çıkan bütün sorunları, söylenmeleri gayet ustalıkla idare etti. Gezdiğimiz yerlerde aklımızda daha iyi kalması için bazı yerleri popüler kültürle harmanlayıp sundu bize (sonraki yazılarda bunlardan örnekler vereceğim).
Turla gezdiğimiz birçok yer içinde bir daha nereye gidip nereye gitmeyeceğimizi öğrenmiş olduk. (Monako'ya bir daha gitmem mesela ama Floransa-Roma-Venedik gibi birkaç kere gidilmesi allahın emri olan yerler dışında Pompeii ve birkaç yerin daha mutlaka detaylı gezilmesi gerekiyor)
Turun en iyi tarafı ise bize bir daha asla turla ve başkalarıyla (bu herkes için geçerli değil) tatile çıkmamamızı öğretmesi oldu...