29 Şubat 2012 Çarşamba

Koç Müzesi / Ankara





Ankara Koç Müzesi Koç ailesinin Ankara Kalesi'nde bulunan tarihi Çengelhan'ı restore etmesiyle müze olarak kullanılmaya başlamış. Müze, İstanbuldaki Koç müzesinin formatında.Yani eski dönemlere ait Ankara dükkanları kurulmuş içeride.  Müzede sergilenenler arasında antika otomobiller, havacılık ve denizcilik aletleri ve objeleri, tıp aletleri, oyuncaklar, günlük yaşama dair eşyalar, Atatürk'ün şahsi eşyaları, birçok tarihi obje ile Rahmi Koç'un özel koleksiyonu bulunuyor. 






Müzenin girişinde yer alan alanda yemek yiyebilir yada pazar sabahı canlı müzik eşliğinde güzel bir kahvaltı da yapabilirsiniz. 

Çengelhan Tarihçe
Çengelhan, Kanunî Sultan Süleyman döneminde, Mihrimah Sultan’ın eşi Damat Rüstem Paşa tarafından 1522–1523 yıllarında yaptırılmıştır. Beş yüz yıla yakın bir süre önce inşa edilmesine rağmen günümüze kadar ayakta kalabilen Çengelhan, Ankara’nın Hanlar Bölgesi’nde özgünlüğünü bugüne kadar koruyabilen ender yapılardandır.
Çengelhan, tipik bir  Anadolu kervansarayı, başka bir deyişle avlusunda pazaryeri bulunan bir otel, olarak inşa edilmiştir. 16. ve 17. yüzyıllarda uluslararası bir sanayi ve ticaret merkezine dönüşen Ankara’nın başlıca hanları arasında yer almıştır. Zamanın en büyük ve en pahalı  hanlarından biri olan Çengelhan, 26 odası ile hizmet vermiştir. 20. yüzyılın ilk yarısında handa çeşitli dokumalar, tiftik ürünleri, urgan, kuru bakliyat, hububat, nalburiye malzemeleri, işlenmemiş deri ve at arabaları için koşum takımları satan dükkânlar bulunmaktaydı. Han, 1990ların sonunda terk edilmeden önce, tiftik, yapağı ve ham deri toptan satışlarının yapıldığı bir tabakhane ve yün deposu olarak kullanılmıştır.

28 Şubat 2012 Salı

Ankara Kalesi ve çevresi







Tarihi bilgiler:
Yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kentte askeri bir garnizon bulunduran Hititler tarafından yapıldığı sanılmaktadır. Ama bu düşünce arkeolojik verilere dayanarak doğrulanmamıştır. Hititlerden bu yana hep aynı yerde bulunan, Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklular dönemlerinde birçok kez onarılan Ankara kalesi, tepenin yüksek bölümünü kaplayan iç kale ve çevresini kuşatan dış kaleden oluşur (dış kalenin 20'ye yakın kulesi vardır). Dış kale eski Ankara şehrini çevirir. İç kale yaklaşık 43.000 km2'lik bir yer kaplar. 14-16 m yüksekliğindeki duvarların üstünde çoğu 5 köşeli 42 kule vardır. Dış surları kuzey-güney doğrultusunda yaklaşık 350 m, batı-doğu doğrultusunda ise 180 m. boyunca uzanır. İçkalenin güney ve batı duvarları bir dik açı oluşturur. Doğu duvarı tepenin girinti çıkıntılarını izler. Kuzey yamaç ise farklı tekniklerle yapılmış duvarlarla korunur. Koruma düzeninin en ilgi çekici yanı; doğu,batı ve güney duvarları boyunca 15-20 m.'de bir yer alan 42 tane beşgen burçtur. Dışkale ile içkale,doğuda Doğukalesi'nde batıda hatip çayına bakan yamaçta birleşir. İçkale'nin güneydoğu köşesinde ise kalenin en yüksek yeri olan Akkale (Halk arasında Alitaşı)yer alır. Dört katlı olan iç kale Ankara taşından ve toplama taşlarla yapılmıştır. İç kalenin iki büyük kapısı vardır. Biri dış kapı, diğeri ise hisar kapısı adını taşır. Kapı üzerinde bir de İlhanlılar'a ait kitabe bulunur. Kuzeybatı kısmında Selçukluların yaptırdığını gösteren bir yazı bulunmaktadır. Duvarların alt bölümü mermer ve bazalttan yapılmıştır, üst kesimlerine doğru bloklar arasında tuğla bölümlerin büyük ölçüde zarar görmesine karşın, iç kale bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. VIII ve IX.yy'larda kent istilalara uğrayınca, kaleyi hızla onarmak için, o sıralarda yıkıntı halinde olan Roma anıtlarının mermer blokları, sütun başlıkları, su yollarının mermer olukları kullanılmıştır. (bunlara özellikle iç kalenin güney yönünde rastlanır)

Kale tarih içinde çeşitli dönemler yaşamıştır. İ.Ö. 2. yy. başında Romalıların Galatya'yı ( Ankara yöresi) işgalinden sonra kent büyüyerek kale dışına taştı. Roma İmparatoru Caracaila İ.S. 217' de kalenin surlarını onarttı. 222 - 260 arasında İmparator Severus Alexander ve Velerianus, Perslere yenilince kale kısmen tahrip edildi. 7. yy ' ın 2. yarısından sonra Romalılar kaleyi onarmaya başladı. İmparator Konstantinos 688'de dışkaleyi yaptı. IV. Leon ise 740' da kale duvarlarını onartırken içkale surlarını da yükselmiştir. İmparator Nikephoros ve İmparator Basileios da 9.yy' da kaleyi onarttılar.

Ankara Kalesi 1073' de Selçukluların eline geçti. 1101' de Haçlı komutanı Raimond tarafından alınan kale, 1227' de bir kez daha Selçukluların eline geçti. Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubat' ın onarttığı kaleye Sultan II. Keykavus da 1249'da bazı ekler yaptırdı. Osmalılar döneminde onarım görmeyen kalenin surlarını Mısır Valisi M.Ali Paşa' nın oğlu İbrahim Paşa 1832' de onarttı. Surların bazı yerlerinde rastlanan sütun başlıkları, lahit ve heykel parçaları, onarımlarda toplama malzemeden yararlanıldığını gösterir.

Bugün kale içindeki değişik dönemlerden kalmış birçok eski Ankara Evi bulunmaktadır. Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış. İki ya da üç katlı olarak ahşap, kerpiç ve tuğladan inşa edilmişler. Arazi yapısının düz olmaması, alt kat planlarının da düzgün olmamasına yol açmış, ama üst katlar cumba tipindeki çıkıntılarla düzgün bir plana kavuşturulmuş. Alt katlar kışlık olarak, kalın duvarlı ve küçük pencereli yapılmış, üst katlar ise yazlık olarak ince duvarlı ve havadar yapılmış. Geniş saçaklar ve "Cihannüma" denilen yazlık odalar Ankara evlerinin belirleyici özelliklerinden. Ahşap tavan süslemelerinde geometrik kompozisyonlar kullanılmıştır. Bazıları çeşitli hizmetlerde kullanılmaktadır. 17.yüzyılın ortasına doğru, 1640 yılında Ankara' ya gelen Evliya Çelebi, kenti ve kentteki yaşamı ayrıntılı biçimde anlatmaktadır. Evliya Çelebi önce ünlü Ankara Kalesinden söz eder. "Ankara'nın yüksek bir dağın tepesine dört kat beyaz taştan yapılmış sağlam bir kalesi vardır. Kale iç içe üç kat surlarla çevrilidir. İç kalenin çevresi kayalıktır. Bu yalçın kayalardan kaleye tırmanmak çok zordur. İç kalede topları çeşitli silahlar, cephane ve 600 ev bulunur. İç Kale aşağılarda ikinci sıra surlarla çevrilidir. Dağın eteklerinde ise üçüncü sıra dış surlar yer alır. Bu dış surlarla tüm kent güvenlik altına alınmıştır."

Kaynak: www.ankarakalesi.com





Kişisel Notlar:
Ankara Kalesine üniversitede öğrencilik yıllarında neredeyse her hafta sonu giderdim. Güzel Sanatlarda okuduğum için fotoğraf dersi için bol bol kalede vakit geçirir, pirinç handa yemek yer, kalenin sokaklarında çocuklarla gezinir dururdum. Daha sonraki yıllarda Ankara'da çalıştığım dönemlerde birkaç iş yemeği için de kaleye gitme fırsatım olmuştu. İstanbula taşındıktan sonra Ankarada kalan arkadaşlarımdan ve çevremden kalenin tam bir turistik merkez olduğunu, restore edildiğini duymuştum. Ankara'ya geri geldikten sonra yanımda staj yapan öğrencinin bir projesi için onu kaleye götürdüm ve ziyaretimi neden bu kadar geciktirdiğim için kendi kendime çok kızdım. Kale hakikatende çevresindeki binaların ve dükkanların yeniden düzenlenmesiyle çok daha keyifli bir yer haline gelmiş. (hala çok eksiği olsa da...) Koç müzesi ve yeni hediyelik eşya dükkanları açılmış. Etrafında çeşit çeşit kafelerde sabah kahvaltıları verilmeye başlanmış. Her Ankaralının mutlaka bir hafta sonunu ayırıp, sokaklarında yürüyüş yapması gerektiği çok keyifli bir yer haline gelmiş.





Tavsiyeler:
Kaleye gittiğinizde kale kapısının karşısında bulunan ve zeytin, sabun, zeytinyağı satan dükkana bir girin. Çok uygun fiyata değişik ürünler satılıyor. Bu dükkandan çıktıktan sonra Koç müzesini de hemen yanında ziyaret edebilirsiniz. Aşağıya doğru yürüdüğünüzde sağlı-sollu yer alan dükkanlardan çeşit çeşit baharatlar ve metresi 3-4 liraya satılan rengarenk kumaşlardan alabilirsiniz. Gitmişken Erzurumlunun yerinde közde türk kahvesi ve osmanlı şerbeti de içmek biraz dinlendirir sizi. Sizin de benim gibi bu tip şeylere ilginiz varsa antikacılarda enteresan objelere, eski oyuncaklara, eşyalara rastlayabilirsiniz. (pazarlık etmeniz tavsiye olunur). Tabi bir de kaleye giderken yanınızda bol bol şeker, çikolata bulundurmakta da fayda var. Kalenin "tarihini" anlatmak için size eşlik eden çocuklara ikram etmek için (tarih dediysem çocukların anlatımıyla "antoni ve bürütük"'ün savaşmasını, hacı bayrama inen aslan, kaplanları diyorum. Ama bu bile ayrı bir keyif). Ayrıca kalenin içindeki restaurantlar biraz pahalı olsa da güzel havalarda püfür püfür esen rüzgarla terasta yemek de güzel oluyor...

Etnografya Müzesi / Ankara




Müze hakkında bilgi: 
Etnografya Ankara’nın Namazgah adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe Vakıflar Genel Müdürlüğünce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Milli Eğitim Bakanlığı'na müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.
Atatürk'ün naaşı 1953'de Anıtkabir'e nakline değin burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır, üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunmaktadır.
“Burası 10.11.1938'de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938 den 10.11.1953 e kadar yattığı yerdir.” (Fotoğrafta görebilirsiniz)
15 yıl süreyle Etnografya Müzesi Anıtkabir görevini görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar sürdürülmüş 6-14.11.1956 tarihinde Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle gerekli değişiklikler yapılarak, tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

Mimari Özellikleri:

Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu) Cumhuriyetin ilk dönem mimarlarının en değerlilerindendir. Bina dikdörtgen planlı olup, tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzerleri oyma süslüdür.
Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürk'e geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.
Müze önünde at üstünde duran bronz Atatürk Heykeli 1927'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan Sanatkarı P. Conanica'ya yaptırılmıştır. (Fotoğraflarda görebilirsiniz)




Müzedeki eserler hakkında bilgi:

Etnografya Müzesi, Türk Sanatının Selçuklu Devrinden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir. Anadolu’nun çeşitli yörelerinden derlenmiş halk giysileri, süs eşyaları, ayakkabı, takunya örnekleri, Sivas yöresi kadın ve erkek çorapları çeşitli keseler, oyalar, çevreler, uçkurlar, peşkirler, bohçalar, yatak örtüleri, gelin kıyafetleri, damat tıraş takımları eski geleneksel Türk sanatının birer temsilcileridir.
Türklere özgü teknik malzeme ve desenlerle kendi içinde halı dokuma merkezlerinden Uşak, Gördes, Bergama, Kula, Milas, Ladik, Karaman, Niğde, Kırşehir yörelerine ait halı ve kilim koleksiyonu vardır.
Anadolu Maden sanatının güzel örnekleri arasında XV.Yüzyıldan kalma Memlük kazanları, Osmanlı şerbet kazanları, güğüm leğen, sini, kahve tepsisi, sahanlar, taslar, mum makasları vb. çeşitli madeni eserler vardır.
Osmanlı Devri yayları, okları, çakmaklı tabancalar, tüfekler kılıç ve yatağanlar, Türk çini porselenleri ve Kütahya porselenleri, tasavvuf ve tarikat ile ilgili eşyalar, Türk yazı sanatının güzel örneklerinden levhalar bulunmaktadır.
Türk ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden, Selçuklu Sultanı III. Keyhüsrev'in tahtı (XIII. y.y.), Ahi Şerafettin Sandukası (XIV.y.y.), Nevşehir Ürgüp’ün Damsa Köyü Taşhur Paşa Camii mihrabı (XII. y.y.), Siirt Ulu Camii Mimberi (XII.y.y.) Merzifon Çelebi Sultan Medresesi Kapısı (XV.y.y.) müzemizin önemli eserlerindendir.
VII. Dönem T.B.M.M. üyesi Besim Atalay’ın müzeye armağan ettiği koleksiyonu çeşitli devirlere ait Türk sanat tarihlerini içermektedir.
Müzede özellikle Anadolu etnografya ve folkloru, sanat tarihi ile ilgili eserleri içeren bir ihtisas kütüphanesi bulunmaktadır.

Amatör Gezgin'in notları:

Etnografya müzesini küçük yaşlarda gezmiştim. Daha sonra çeşitli sebeplerden dolayı tekrar gezme fırsatını bulamamıştım. Hafta sonu yaptığım gezide açıkçası biraz hayal kırıklığına uğradım çünkü müze nedense aklımda daha büyük daha ihtişamlı kalmıştı. Müzede göze ilk çarpan eksiklikler ışıklandırmanın yetersizliği ve sergilemedeki bazı başarısızlıklar oldu. (kullanılan mankenlerin çirkinliği ve eserlerin altında kullanılan kumaş rengi ve dokusunun kötü görünümü gibi). Bunun dışında müze mağazası da çok yetersiz kalmıştı. Müze girişinde müze kart geçerli.

Anadolu Medeniyetleri Müzesi / Ankara





Müze hakkında bilgi:

Ankara’da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen burcunda kurulmuştur. Bu müzenin yanısıra Augustus Mabedi ile roma Hamamında da eser toplanmıştır.
Atatürk’ün telkinleriyle merkezde bir “Eti Müzesi” kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanınca geniş mekanlara sahip bir müze binası gerekli görülmüştür. O zamanki Kültür (Hars) Müdürü Hamit Zübeyr Koşay tarafından, devrin Maarif Vekili Saffet Ankan’a metruk halde bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Hanın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiş, bu fikir kabul edilerek, 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekanın büyük bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile eserler, Alman Arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış, 1943 yılında binaların onarımı devam ederken, orta bölüm ziyarete açılmıştır. Bu bölümün onarım projesi Y. Mimar Macit Kural, ihale sonrası onarımı ise Y. Mimar Zühtü Bey tarafından yapılmıştır. 

1948 yılında Müze İdaresi Akkaleyi depo olarak bırakıp, Kurşunlu Hanın onarımı tamamlanan dört odasına yerleşmiştir. Kubbeli mekanın çevresindeki arastanın restorasyon ve teşhir projeleri Anıtlar Yüksek Mimarı İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştır. Beş dükkan orijinal halde bırakılıp, dükkan aralarındaki bölmeler kaldırılmış ve böylece, teşhir için geniş bir çevre koridoru elde edilmiştir. Müze yapısı 1968 yılında son şeklini almıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuvar ve iş atelyeleri yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır.


Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, Anadolu Arkeolojisi, Paleolitik Çağdan başlıyarak günümüze kadar Osmanlı devrinin bu tarihi mekanlarında kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.





Hitit Güneşimiz. Bir zamanlar Ankara'nın simgesiydi; sonra sevimsiz bir kedi geldi...



Amatör Gezgin'in Notları:

Anadolu medeniyetleri müzesini çok uzun zaman önce bir - iki kere gezmiştim fakat unutmuşum. Unutmuşum diyorum çünkü bu kadar küçük olduğunu hatırlamıyordum. (aynı hisse Etnografya müzesi'nde de kapıldım) Görkemli bir girişe sahip olsa da müzede gezebilecek sadece birkaç salon vardı. Diğer kısımlar kapalıydı ve bu benim için biraz hayalkırıklığı oldu. Müzenin girişinde bulunan satış mağazası da çoğu müzeye göre çok yetersiz kalmıştı. (Bence müze mağazaları çok pahalı. Gerçekten güzel bir şeyler almak için ciddi paralar ödemeniz gerekiyor). Bir de özellikle iç salondaki bilgiler çok yetersizdi. Gezmek isteyenler için müze pazartesi hariç her gün açık. Giriş 15 TL. Müze kart geçerli. 

24 Şubat 2012 Cuma

Eymir Gölü / Ankara









Eymir Gölü Ankara'da tam anlamıyla saklı bir cennet. Arazisi ODTÜ'ye ait olduğu için cennet olarak da kalmaya devam edecek bence. Yürüyüş ve bisiklete binmek için ideal bir alan. Eymir'e gidebilmek için Or-An tarafından giriş yapılıyor. ODTÜ mezunları, öğrencileri ve akademik personeli ODTÜ kartları ile, misafirler ise misafir kartları ile Eymir'e giriş yapabilir. Eymir'de piknik alanlarının yanı sıra göl kenarında bulunan çeşitli restoranlarda da yemek yiyebilir, çeşitli organizasyonlar yapabilirsiniz. (Resimlerde Bağ Evi restoranı görebilirsiniz).
http://www.eymirbagevi.com/