26 Ocak 2017 Perşembe

Karaoğlanoğlu Şehitliği / Girne

Karaoğlanoğlu Şehitliği, Kıbrıs Harekâtı sonucunda ölen Türk Silahlı Kuvvetleri askerlerinin (subay, astsubay, erbaş ve erler) anısına Türkiye tarafından yapılan Girne'deki mezarlık. Mezarlığa, Kıbrıs Harekâtı'nda Kıbrıs'a ilk çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri alayının komutanı olan Halil İbrahim Karaoğlanoğlu'nun ismi verilmiştir. 8 subay, 5 astsubay, 57 erbaş ve er olmak üzere toplam 70 TSK askerinin cenazesi yer almaktadır. 20 Temmuz 1976 tarihinde açıldıktan sonra 29 Ekim 1994 tarihinde de restorasyon çalışmaları tamamlandı.

Girişindeki iki ana sütun Kıbrıs Türkleri tarafından anavatan olarak kabul edilen Türkiye'ye açılan kapıyı temsil etmektedir. Batıdaki heykeller Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni temsil ederken, doğuda yer alan heykeller Türkiye'yi temsil eder. Bu iki heykel arasında bulunan boşluk ise Türkiye'ye açılan pencereyi temsil eder.Heykelin dört ayrı ayak üzerinde durması ise düzenlenen harekâtın dört gün içinde tamamlandığını belirtir.
Kaynak: Wikipedia




Ayrıca heykelde bulunan kartal, gemi burnu ve insan figürleri harekatın kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından ortak yapıldığını temsil eder.
Mehmetçik ve arasındaki Türk bayrağı barış harekatının Türkiye tarafından yapıldığını ve Türk milletini;
Heykel üzerindeki diğer motifler ise Türk askerinin harekat anındaki azmini, kararlılığını, duygusallığını ve yardımseverliğini ifade eder...

Amatör Gezgin'in Notları

Albay İbrahim Karaoğlanoğlu
1924 doğumlu olan Karaoğlanoğlu çıkarmanın ilk günü olan 20 temmuz 1974 tarihinde şu anda şehitliğin yan tarafında bulunan ve müze olarak kullanılan evde Binbaşı Fehmi Ercan ve Yarbay Cevdet Ayken'le muharebe planı yaparken atılan bir top mermisi sonucu Fehmi Ercan ve Sıhhiye Er Mustafa Girgin'le beraber şehit oldu. Barış harekatının ilk şehitleri anısına 24 aralık 1974 tarihinde bu anıt açılmıştır.

Fehmi Ercan
1935 Balıkesir doğumlu olan Ercan da harekatın ilk günü şehit olmuştur. Adı Kıbrıs havaalanına verilmiştir.  Fotoğrafı, Ercan havaalanı girişindeki holde bulunmaktadır.




Karaoğlanoğlu şehitliği gerçekten de çok etkileyici bir yer oldu benim için. Tabelalarda bulunan ve Kıbrıs Türklerinin çektiği eziyeti, soykırımı anlatan yazı ve fotoğraflar çok etkiledi beni. Şehitlerimizin mezarları ise bambaşka etkiledi. Hepsi gencecik 20'li yaşlardaki delikanlılar ve onlardan çok da büyük olmayan komutanları bir daha dönemediler vatanlarına. Başka canları kurtarmak için kendi canlarını feda ettiler. Çanakkalede, günümüzde Suriye'de olduğu gibi...

Bu arada etkileyici şeylerden biri de başka bir anıt'ın üzerinde yazan şehit olan Kıbrıs Mücahitlerinin isimleri. Kadın, erkek demeden yüzlerce isim...

Şehitliğin yanında bulunan parkta ise çıkarma sırasında kullanılan çeşitli savaş araçları sergileniyor.

23 Ocak 2017 Pazartesi

Saint Hilarion Kalesi


Girne'ye 10 km. uzaklıkta bulunan, Beşparmak dağları üzerinde kurulan üç kaleden en batıda yer alanıdır. Ada halkını olası Arap akınlarına karşı korumak ve muhtemel saldırılara karşı uyarmak amacıyla inşa edilmiştir. Denizden 700 metre yükseklikte oldukça sarp iki tepe üzerine kurulmuştur. Bizans döneminde onarımdan geçen kale, 1489 yılında Venedikliler'in adayı ele geçirmesiyle boşaltılmış ve kaderine terk edilmiştir.





St. Hilarion Kalesi'nin ismine tarihte 1191 yılında rastlanmıştır. Kale, burada ikamet eden Filistinli St. Hilarion'ı ziyarete gelenlerin artması ile manastıra dönüştürülmüş ve ismini bu azizden almıştır. Bugün kalede, eski manastır kilisesinden kalan bazı kalıntılara rastlamak mümkündür.
Manastır, 11. Yüzyılda Türklere karşı korunmak için sağlamlaştırılmıştır. Kıbrıs Adası'nı ve kalelerini bir süre Arslan Yürekli Richard kontrol etmiş 1191 yılında St. Hilarion Kalesini Guy de Lusignan'a teslim etmiştir. Bu dönemde savaşların önemli noktası haline gelen kale, Kıbrıs adasının bağımsızlığı yolunda etkili bir rolü olmuştur. 140 savaşsız geçen yıl içinde kalede yenilikler yapılmış ve Lüzinyanlı asillerin dinlenme yeri olarak kullanılmıştır.


St. Hilarion Kalesinde üç ayrı bölüm bulunmaktadır: Kalenin üst bölümü, üzerinde bulunduğu tepenin iki uçlu olması nedeniyle ikizler olarak bilinmektedir. Orta giriş bölümünde Lüzinyan kapısı yer almakta, burada açılıp kapanan bir köprü bulunmaktadır. Köprünün sağında bugün kubbesi olmayan bir kilise yer almaktadır. En alt bölümünde ise askerler, atlar ve diğer malzemelerin bulunduğu yerler vardır. Doğuda soyluların odaları, batıda ise gündelik odalar bulunmaktadır.



Amatör Gezgin'in Notları
Uzun yıllardır Kıbrıs'a gider gelirim ama bu kaleye gitmeye fırsat olmamıştı. Biraz da havanın serin olmasının verdiği azimle gittik kaleye. Neden havadan bahsediyorum? Çünkü Kalenin tırmana tırmana bitmeyen bir yapısı var. Sıcak havalarda o yolu tırmanmak cesaret ister açıkçası. Serinliğe rağmen bile zorlandık. Doğruyu söylemek gerekirse. Kalenin mimari yapısına gelirsek, ortada pek bir şey kalmamış olsa da o zamanları gözümde canlandırabildim. Ama şato, kale vs denince daha çok şey görmek istiyor insan. Bu arada şato kesinlikle harika bir manzaraya sahip. Bir de o dönemde nasıl bu kadar zorlu bir tepeye bu kaleyi inşa ettiklerini düşünmeden edemiyor insan.
St. Hilarion Kalesine bazı kaynaklarda Disneyland Şatosu deniyor. Bunun sebebi de Walt Disney'in Disneyland'in ünlü şatosunun ilhamını buradan almasıymış. Bence tamamen uydurma çünkü ortada ilham alınacak pek bir şey kalmamış doğrusu. Walt Disney'in ilham aldığı şatonun ismi ise Almanya'da bulunan Neuschwanstein Şatosu.


Bu arada 2014 yılında Gündem Kıbrıs gazetesinin haberine göre İngiliz bir çiftin kalede çektiği hatıra fotoğrafında bir hayalet görülmüş. Hayaletin görüldüğü yer ise şimdi manzara izleme bölümü olarak geçen, geçmişte ise "ölülerin atıldığı" kısımmış... (Bende çektiğim fotoğraflara iyice bakayım bari)

17 Ocak 2017 Salı

Kıbrıs'ın gizemli evi: Mavi Köşk


Mavi Köşk İtalyan asıllı rum olan Paulo Paolides tarafından 1957 yılında yaptırılmış. Peki kimdir bu Paulo Paolides?

Paolides bence oldukça enteresan bir adam. Sayılara, düzene, ince detaylara olan aşırı takıntısından dolayı obsesif, ölüm korkusunun evin mimarisine olan etkilerinden dolayıda şizofren olabilecek derecede ruhi sıkıntılara sahip olduğunu düşündüm evi gezerken. Ayrıca koyu bir dini inanca sahip olduğunu da evdeki objelerden anlayabiliyorsunuz.




Paulo Paolides
Kıbrıs doğumlu olan Paolides italyan asıllı rumlardandır. Paolides Avukat olmasına karşın aslında Ortadoğunun en büyük silah tüccarıdır. Aynı zamanda dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Baş piskopos Makarios'un avukatıdır. Avukatlık mesleğini silah ticaretini gizlemek için kullanmıştır. Bu nedenle köşkü kimsenin dışarıdan göremeyeceği ancak her tarafa hakim bir mevkiye yaptırmıştır. Böylelikle köşkü silah dağıtım noktası olarak kullanabilecektir. (Evin yapıldığı yer enteresan. Yüksek bir mevkiye yapılan ev tam o dönemin limanını görecek bir noktada. Anlatılana göre Paolides silah taşıyan gemilerinin limana giriş çıkışlarını buradan izliyormuş. Ayrıca sanata, düşünülmüş detaylara sahip eşyalara da merakı olduğu anlaşılıyor. )
Paolides sanata düşkün bir kimse olarak evini birçok sanat eseri ile donatmıştır. Paha biçilmez tablolar, biblolar, içki dolapları, el işi iran halıları, ayrıca kendisine ait kara kalem çalışmalarıda bulunmakta ve evinde sergilemektedir. Bazı sanat eserlerini para karşılığı almış ancak bazı eserler kendisine hediye edilmiştir. Hediye edilen bu eserlerden bir taneside paha biçilemeyen Meryem ana tablosudur. Tablonun özelliği halesinin som altından elindeki tas ve gerdanlığın ise altın suyuna batırılarak resmedilmiş olmasındandır. Tablonun bir diğer özelliği ise odanın neresinden bakarsanız bakın elleri, dizleri ayak ucları ve gözlerinin size dönük olmasıdır. 


(Bizi gezdiren rehber askerin anlattığına göre bu tablo dünyada 4 taneymiş. Bunlardan ikisi Vatikanda, diğeri ise Magosa'da bulunan St. Barnabas Manastırındaymış. Bu arada gerçekten de tablonun gözleri odanan neresinde olursanız olun sizi izliyor gibi. Gerçekten çok ürkütücü).

Paolides çok severek yaptırdığı mavi köşkü 1974 barış harekatı sırasında arkasında bırakarak İtalya'ya kaçmak zorunda kalmıştır. Kaçarken yatak odasında bulunan ve ingiliz mahallesine doğru giden kendi yaptırdığı gizli tünelleri kullanmıştır. Tünelleri kaçarken patlattığı için tam olarak nereye açıldığı bilinmemektedir. Paolides köşke olan ilgisini ve bir gün geri alma ümidini hiç kaybetmemiş bu yüzden öldürüldüğü 1986 yılına kadar köşkün çeşitli ihtiyaçlarını italyadan Kıbrıs'a gönderdiği söylenmektedir.



Bukalemun dolap ve yanında kişi sayısına göre figürlü masa

(Bu ihtiyaçlardan biri de bukalemun derisinden yapılan bir içki dolabının solüsyonudur. Bu solüsyon sürüldüğünde dolabın belli kısımları mevsim sıcaklıklarına göre renk değiştiriyormuş. En son bakım yapıldığı mevsim sonbahar olduğu için dolabın rengi sarı kalmıştır. O tarihten sonra para ve bakım solüsyonu gelmeyince Paolides'in öldüğü anlaşılmıştır). Paolides İtalya'da bir mafya toplantısında öldürülmüştür.

Yukarıda gördüğünüz fotoğraf Paolides'in bilinen tek fotoğrafıdır. Orijinali bilinenin aksine Mavi Köşk'ün duvarında değil, evdeki dolapların birinin içinde saklıdır. Bizi gezdiren rehber asker terhis olacak bir arkadaşı da yanımızda olduğu için VİP turlarda verilen bir çok bilgiyi de bizimle paylaştı şansımıza.


Mavi Köşk'ün mimarisi ve odaları

İki katlı olan evde odaların her biri ayrı renklerde mobilyalar ile döşendiği için o renklerin isimlerini almış. Kırmızı, mavi, sarı oda gibi. Ayrıca ısınma sistemi olarak bütün evde günümüzde hala çalışan bir klima sistemi kullanılmış. Evin genel aydınlatmaları ise tavana yansıtılan spotlarla sağlanmış.


Çalışma masası

Paolides'in çalışma odasında bulunan ve Makarios'un hediye ettiği çalışma masası ve sandalyesi enteresan bir özelliği sahip. Çalışma sandalyesinin sırt ve oturma kısmı özel bir süngerle yapılmış. İlk oturuşta yumuşak olan sünger yaklaşık iki saat sonra taş gibi sertleşiyor ve çalışan kişinin rehavete kapılmasını engelliyormuş. Odanın perdeleri ise özel olarak dokunmuş. Tamamen kapatıldıkları zaman dışarıdan kesinlikle ses geçirmiyormuş. Odada bulunan kütüphane ise gerçekten etkileyici. Bir çok yabancı dilde yazılmış hukuk ve politika kitapları var.


Yatak odası

Yatak odaları diğer odalar gibi ebeveyn banyolu olarak düşünülmüş. Burada tek fark ufak bir oturma bölümüne sahip olması. Oturma bölümünde kullanılan mobilyaların süngerleri de yine özel tasarlanmış. Bizi gezdiren askerin anlattığına göre bu koltuklarda 15-20 dk oturmak uyku getiriyor, böylece rahat bir gece uykusu sağlıyormuş. Paolides'in yatak odasının pencereleri ise güneşin doğuşunu ve batışını izleyebileceği bir şekilde yerleştirilmiş. Yatak odasının kapısı ise sadece kendisinin ve hizmetçilerinin bildiği, aşağıya indirerek değil yukarı kaldırarak açılıyormuş. Bunun sebebi de ölüm korkusu olan Paolides'in kapıyı açmayı bilmeyen birisi geldiğinde içeride tedbir almaya fırsatının olmasıymış. Paolidesten kaldığı düşünülen iki adet pembe renkli bornoz ve bir adet terlik bu odada sergileniyor.


Denge heykeli

Diğer odalar

Kırmızı oda mafya toplantılarının yapıldığı, mavi oda yetişkin misafirlerin kaldığı, sarı oda ise çocuk misafirlerin kaldığı oda olarak söyleniyor. Çocukların kaldığı odada dolaplar bile kız ve erkek çocuklara göre dizayn edilmiş. Kızlar eflatun kulplu, erkekler ise mavi kulplu dolaplara eşya yerleştiriyorlarmış. Bu odanın ilginç bir özelliği de köşkten ayrı olarak yapılması. Daha doğrusu köşkle bütünmüş gibi görünen ama esneme paylarıyla köşkten ayrı yapılan bir oda. Ölüm korkusu olan Paolides burayı bir deprem sığınma odası olarak tasarlamış. Koridorda bulunan ve deprem yada ufak bir sallantı durumunda düşerek sesini tüm köşk'e duyuran "denge" heykeli de bu takıntısının diğer bir göstergesi.



Süt Havuzu

Köşk'ün birinci katında bulunan bu havuzda su yerine süt akıyormuş ve kadın misafirler burada süt banyosu yapıyormuş. Hatta Paolides'in büyük aşkı Sophia Loren bu misafirlerden birisiymiş...



Taverna (Yemek) Kısmı

Bu kısımdaki masalar odaların rengine göre boyanmış. Buradan da düzen takıntısını anlayabileceğimiz Paolides hangi misafir hangi odada kalıyorsa onları ona göre yerleştirirmiş masalara. Mafya patronları olduğu zaman ise yan masasına çocuk misafirleri oturturmuş çocukların yanında bir çatışma çıkmayacağı için. Bu bölümde büyük ocağın içinde et pişirmeye yarayan düzenek ise hala çalışıyor...

Teras (kış bahçesi) kısmı

Burada da ilginç eşyalar var. Başta anlattığım bukalemun derisi dolap bunlardan bir tanesi. İçi aynalarla kaplanmış, termos görevi gören elektriksiz çalışan içki dolabı da ilginç. Ayrıca uzak doğu motifleriyle süslenmiş masa da düzen takıntısını bir kere daha gözler önüne seriyor. Masaların üstünde 1'den 9'a kadar insan figürü var. Kaç kişiye servis yapılacaksa o masa çıkartılıyor. (1 kişiye 1, 2 kişiye 2 motifli masa gibi).



Havuz bar kısmı

Burası italya'dan getirilen mozaiklerle kaplanmış. Duvarlarda burçları sembolize eden resimlerle de süslenmiş. Ağırlıklı olarak Paolides'in burcu olan Başak burcuna yer verilmiş.
Bu arada köşkte bir çok sembol var. 13 sayısı basamaklar, havuz ışıkları gibi bir çok yerde kullanılmıştır. Bahçede bulunan küçük havuzun göz şekline benzemesi ve piramiti anımsatan şekiller Paolides'in ezoterik bilgilere meraklı olduğunu akıllara getirmiştir.


Şarap çeşmesi

Kıbrıs haritası şeklinde havuz

Bahçe bölümü

Bu bölümde devir daim motoruyla ağzından şarap akıtan bir çeşme, göz'e benzeyen bir süs havuzu, büyük ve çok derin bir havuz (Havuz 1-3 mt arasında. Paolides'in ise 1,55 gibi bir boya sahip olduğu söyleniyor.) En ilginci de sesinizin sadece kendi kulaklarınıza yankılandığı bir bölüm var. Bu bölümde Paolides'in mahkemelere hazırlık olarak ses provası yaptığı tahmin ediliyor.

Bunlar dışında evin heryerinde günah çıkartma yerleri var en büyük günah çıkartma yeri köşkün dışında mevcut. Bu günah çıkartma köşelerinden birinde ise 9 gözlü sinek gözüne benzeyen bir ayna mevcut. Bu aynanın önünde durduğunuzda odanın tamamını görebiliyorsunuz tehlike durumunda korunmak için.



Köşk ve Paolides hakkında rivayetler
- Paolides hiçbir noktadan görünmeyen ve içerisinde gizem yüklü odalar ve geçitler olan bu köşkü yakın bir mimar arkadaşına yaptırmış, köşkün inşası tamamlanınca da yeri kimse tarafından bilinmesin (kaçma tünelleri ve diğer gizli detaylar) diye arkadaşını ve tüm işçileri öldürtmüş.

- Köşk 1974 Kıbrıs Barış Haretı’ndan sonra ele geçirilmiş, köşkteki para kasasında 20 sterlin para ve bir altın anahtar bulunmuş. Ancak bu anahtar köşkün bütün kapılarında denenmiş ve hiçbirini açmamış.

- Paolides dönem dönem evinde partiler düzenlermiş. Odasının balkonundan, havuzda yüzen kişilerin veya havuz etrafındaki kişilerin, yakalaması için ısırdığı elmayı o bölgeye atarmış. Bu elmayı yakalayan kişi ile de, ister kadın ister erkek olsun , geceyi birlikte geçirirmiş. Doğru mudur bilinmez ama Paolides hakkında pedofil olduğu da söylenir. Çocuk misafir odasının kendi yatak odasına yakın, ebeveynlerinin odasına uzak olması da bu yüzdendir denir.


Mavi Köşk hakkındaki ikinci rivayet ise şöyledir; ki bu daha çok yurt dışı sitelerde iddia ediliyor


Paolides'in gerçek adı Byron Pavlidesdir ve Kıbrıslı zengin bir iş adamıdır. Pavlides avukatlık mesleğinin yanı sıra General Motors'un ve daha bir çok İngiliz markasının Kıbrısda bulunan temsilcisidir. Avukatlık mesleği sebebiyle dönemin ileri gelenleri ve rum siyasetçilerle de oldukça iyi ilişkilere sahiptir. Evini dünyadaki zamanın ileri teknolojilerini takip ederek kendi zevki adına yaptırmıştır. Hatta iddialara göre kendisinin olduğu o tek fotoğrafta tamamen uydurmadır. Gangster görünümü kazansın diye konulmuştur. Byron Pavlides'in neler yaşadığını, şu anda nerede olduğunu yada ölüp ölmediğini gösteren bir kayıtsa bulamadım maalesef...


Not: İçeride fotoğraf çekmek yasak olduğu için üstünde blogumun adı yazılı olan fotoğraflar hariç çeşitli internet sitelerinden kullanılmıştır.

11 Ocak 2017 Çarşamba

Hierapolis Antik Kenti ve Hierapolis (Pamukkale) Arkeoloji Müzesi


Bu karlı ve soğuk günlerde sıcak bir yerlerden yazı gelsin bir tane dedim. Sıcak yer dediğim ülkemizin doğa harikalarından olan Pamukkale. Yazının konusu ise Pamukkale (Hierapolis) arkeoloji müzesi. İlk önce biraz Hierapolis'ten bahsetmek istiyorum sizlere.

Antik coğrafyacı Strabon ve Ptolemainos'a göre Hierapolis bir Frigya kentidir. Kentin kuruluşu hakkında bilgilerin kısıtlı olmasına karşın; Pergamon Krallığı zamanında II. Eumenes tarafından MÖ 2. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera'dan dolayı, Hierapolis adını aldığı bilinmektedir. Deprem kuşağında bulunan kent, Üst üste yaşadığı depremlerden sonra, tüm Hellenistik niteliğini kaybetmiş, tipik bir Roma kenti görünümünü almıştır. Hierapolis Roma döneminden sonra Bizans döneminde de çok önemli bir merkez olmuştur. Bu önem, MS 4. yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık merkezi olması (metropolis), MS 80 yıllarında, İsa’nın havarilerinden Filipus'un burada öldürülmesinden kaynaklanmaktadır.


Hierapolis antik kentinde; Nekropol, Domitiyan yolu ve kapısı, kare alan içine oturtulmuş Oktokonus tapınağı, tiyatro, Frontinus caddesi ve kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans Kapısı, Gymnasium, Tritonlu Çeşme Binası, Apollon Kutsal Alanı, Su Kanalları ve Nympheumları, Surlan, Filipus Martynonu ve köprüsü, Direkli Kilisesi, Nekropol Alanı, Katedral ve Roma Hamamı kalıntıları bulunmaktadır.

Tedavi amaçlı kullanılan yer altı suları ve travertenler sebebiyle tarih boyunca da bir çok insanın ilgisini çekmiştir. 
Hamam, yolcuların yıkanarak şehre girmeleri için şehrin dışına inşa edilmiştir.
Tiyatro kapasitesinin 9.500 kişi olmasından dolayı şehir nüfusunun 95.000-100.000 arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Tiyatrosunun tasarımından burada gladyatör dövüşleri yapıldığı anlaşılır. Sahne altındaki çukurluk bölümle oturma sıraları arasında seyircileri vahşi hayvanlardan korunmak için yaklaşık bir metrelik yükseklik farkı vardır. Gladyatör dövüşlerinin olmadığı tiyatrolarda bu fark bulunmamakta, sıralar sahne düzeyinden başlamaktadır.
Şehrin giriş kapısında işlenmiş olan Medusa figürü, tanrıça Medusa'dan korunmak için yapılmıştır. Bu inancın Türk kültürüne nazar boncuğu olarak geçtiği sanılmaktadır. Şehir, 09.12.1988 tarihinde hem doğa hem de kültürel miras olarak UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır.
Hierapolis'in şu anda en çok bilinen kalıntıları Antik havuz ve Kleopatra havuzudur.
Antik Havuz: 
Antik Havuz, Pamukkale’nin en önemli simgelerinden biridir. Özellikle sağlığa faydalı olan suyu ile dünyanın sayılı havuzlarından biri olarak kabul edilir. Bugün antik havuzu meydana getiren İ.S. VII. Yüzyılda oluşan depremdir. Sütunlu caddenin yanında yer alan sivil agoraya ait ion düzeninde yapılmış olan (İ.S. I.yy) portik bu deprem sonucunda oluşan kırık içinde meydana gelen havuzun içine yıkılmıştır. Antik Havuz, suyun sıcaklığı nedeni ile rahatlatıcı bir etkiye sahip olmasının yanı sıra, birçok hastalığın geçmesi konusunda da etkilidir. Bu konuda yapılan araştırmalara göre Antik Havuz’un suyu, kalp hastalığı, damar sertliği, tansiyon, romatizma, deri, göz, raşitizm, felç, sinir ve damar hastalıklarına, içildiğinde de spazmlı midelere çok iyi gelmektedir. (Günümüzde bu havuzun girişi paralıdır).
Amatör Gezgin'in Notları:
Hierapolis ve Pamukkale'ye daha önce bir çok defa gittim ama yazma sırası ancak geldi. Öncelikle şunu söylemeliyim. Son yıllarda travertenler çok daha iyi korunmaya çalışılsa da git gide beyazlığını kaybediyor. Hatta ben çocukken Didim'de bulunan yazlığımıza giderken yoldan dahi o beyazlığın çok net göründüğünü hatırlıyorum. Yıllar içinde bölgede kurulan otellerin gelen kaynak suyunu çeşitli yollarla kendilerine aktarması sonucu oldukça travertenler oldukça kararmıştı. Bu sene ise travertenlerin başında güvenlik görevlileri beyaz kısıma girmeye çalışanları devamlı uyarıyordu. Kimilerine bu uyarılar işlemese bile...
Antik kısma gelince; maalesef antik şehir çok iyi korunamamış. Bahsedilen çoğu yapıyı sadece bir iki taş yada sütundan ibaret buluyorsunuz...
Hierapolis Müzesi
Hierapolis Ören Yerinde bulunan Roma Hamam Yapısı’nın 1970’li yıllarda yapılan restorasyonu sonucu, başta Hierapolis Kazılarında çıkan ve diğer ören yerlerinden getirilen eserlerin teşhir ve düzenleme çalışmaları tamamlanarak, 1 Şubat 1984 tarihinde Hierapolis Örenyeri Müzesi ziyarete açılmıştır. Zamanın etkisiyle yıpranan Hierapolis Örenyeri Müzesinin 1999 yılında başlayan restorasyonun, teşhir ve düzenleme çalışmaları ile birlikte açık teşhirinin de tamamlanması sonucu 24 Nisan 2000 tarihinde yeniden bugünkü durumu ile ziyarete açılmıştır.

Hierapolis (Pamukkale) Örenyeri Müzesi; Hierapolis Antik Kenti içinde, 14.000 m2’lik bir alan üzerindedir. Antik Roma Hamamı, Gymnasiumu ve kütüphaneden oluşan yapılar topluluğudur.

Hierapolis Arkeoloji Müzesi’ndeki eserler;Lahitler ve Heykeller Salonu,Küçük Eserler Salonu ve Hierapolis Tiyatrosu Buluntuları Salonu olmak üzere üç ayrı salonda sergilenmektedir.
Amatör Gezgin'in Notları:
Yazılarımı takip edenler müzeleri ve antik kentleri gezmekten ne kadar çok hoşlandığımı bilirler. Yıllarca Pamukkale ve çevresine bir çok defa gitmeme rağmen bu müzeyi gezmemiştim. Bu yaz gezdiğim muhteşem müzelerin yanında (Aydın müzesi, Efes müzesi) ne yazık ki Hierapolis müzesi sınıfta kaldı. Bunun sebebi o muhteşem eserler değildi tabi ki. Sergileniş biçimiydi eserlerin. Başarısız bir ışıklandırma, başarısız sergileme o eserlerin ihtişamını götürüyordu. Bu kadar çok turistin geldiği bir bölgenin müzesi çok daha iyi olabilirdi. Buna bir de özellikle kimi çocuklu ailelerin davranışlarıda eklenince benim için pek keyifli olmadı ne yazık ki. Sergilenen bir lahite babasının yardımıyla tırmanmaya ve içine girmeye çalışan bir çocuğu görmek (görevlinin de etkisiz kalması) üzdü beni.
Müzenin girişinde Müzekart geçerli...