24 Nisan 2017 Pazartesi

Dünden bugüne Atatürk Orman Çiftliği

Atatürk çiftliğe yaptığı ziyaretlerden birinde

Ben çocukken rahmetli dedeciğim sık sık çiftliğe götürürdü bizi. Havalar güzelse apartmanda büyüyen çocuklar olarak yeşillik görelim diye pikniğe yada hayvanat bahçesine giderdik. Eve dönüşte de kağıt helvalar yada çiftliğin o güzelim dondurmasından alınırdı. Tabi tek şartla, kağıt helvayı döke döke arabada yemek yasak. Evde yenecek. Ablamla eve gidene kadar çıldırırdık yememek için, çaktırmadan ucundan koparmaya çalışırdık. Bazen de o zamanın gözde restoranlarından olan Merkez Lokantasına gidilirdi ailecek.

Tabi benim çocukluğumda böyle değildi çiftlik. Her yer daha sessiz, sakin ve yeşildi. Ankaralılar için gerçekten de hafta sonları keyifli zamanlar geçirilecek yerlerden biriydi.

Büyüdükçe bazen arkadaşlarımla da gitmeye başladım çiftliğe. Kimi zaman o meşhur köfte ekmeklerinden yemeye, kimi zaman ise gecenin bir vakti mis gibi domates suyundan içmeye. Yıllar geçtikçe çiftliğin havası değişti, insan profili değişti, en sonunda da yapılan inşaat sonucu bir avuç yeşil alan kaldı ortada.

Öyle bir hale geldi ki en son bir kaç ay önce bir gece eşimle kafamıza esti hadi çiftliğe köfte ekmek yemeye gidelim dedik. Dedik de navigasyona rağmen çiftliğe giren bütün yollar bir şekilde kapatıldığı ve hiç bir yerde yolu gösteren adam gibi bir tabela olmadığı için döne döne bir hal olduk ve bir iki saatin sonunda kös kös eve döndük. Atamızın mirası olmasının yanı sıra, Ankarada bulunan en büyük yeşil alanlardan biri olan ve SİT alanı olması gereken Atatürk Orman Çiftliğinin son hali gerçekten de çok üzücü. Geçmişten gelen değerlere sahip çıkamayıp, üstüne bir de her yeri inşaat alanı yapma merakımızdan vazgeçeriz inşallah. Yoksa çocuklarımıza beton yığınlarından başka birşey bırakamayacağız…

Şimdi biraz Atatürk Orman Çiftliğinin tarihinden ve içindeki yapılardan bahsedeyim sizlere;



Atatürk Orman Çiftliği
Atatürk Orman Çiftliği, 1925 yılında Ankara'nın batısında, kendisine armağan edilmiş arazi üstünde Atatürk'ün talimatı ile kurulan ve Türk tarımına öncülük eden çiftliktir.

1937'de Atatürk tarafından hazineye bağışlanan çiftlik 1992’de 1. derecede tarihî ve doğal SİT alanı olarak tescil edilmiştir.

Ankara'nın en büyük yeşil alanı olan çiftlik arazisi içinde ülkenin en büyük hayvanat bahçesi, Atatürk’ün doğduğu Selanik'teki evin bir benzeri, tarihî Karadeniz Havuzu ve Devlet Mezarlığı gibi ziyaret alanları bulunur.

Çiftliğin Tarihi
Kurtuluş Savaşı öncesi Ankara Belediye Reisliği yapan Hacı Ziya Bey'in mülkiyetinde bulunan Orman Çiftliği arazisi, Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra istimlak edilerek Mustafa Kemal Paşa'ya armağan edilmişti. O yıllarda büyük ölçüde bataklık ve sazlıklarla kaplı olan 52.000 dekarlık alanda Mustafa Kemal Paşa'nın talimatı ile gerçekleştirilen başarılı çalışmalar; fidan yetiştirme, bahçecilik, bağcılık ve hayvancılık alanlarında çiftçilere örnek ve yol gösterici oldu. Çiftlikteki tarım ve hayvancılık faaliyetleri doğrultusunda bünyesinde endüstriyel tesisler de kuruldu.

İlk adı “Orman Çiftliği” olan arazi, 1937 yılında Atatürk tarafından Hazine’ye bağışlandı. Çiftliğin yönetilmesi için 13 Ocak 1938’de yürürlüğe giren kanunla “Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumu” kuruldu. Çiftlik içindeki bira fabrikası bu dönemde Tekel Müdürlüğüne devredildi. Orman Çiftliği, “Gazi Orman Çiftliği” adını alarak faaliyetlerini sürdürdü.

Arazi, 1950’li yıllardan başlanarak Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu'na, Çimento Fabrikaları’na, kömür depolarına, trafolara, çeşitli fabrikalara, spor tesislerine, konut kooperatiflerine, hal yeri yapımına, üniversitelere, Ankaray depolama tesislerine, Ankara Şehirlerarası Otobüs Terminali'ne, Ordu Evi'ne, turistik tesislere yerler; tahsis edilerek, satılarak Çiftlik arazisi, amaçları dışında parça parça yok edilmiştir.

Günümüzde de Gazi Banliyö İstasyonu merkez olmak üzere, onun çevresinde yer alan bir alanda Hayvanat Bahçesi, konaklama tesisleri, yüzme havuzu, lokantalar, çocuk bahçeleri ziyaretçilere hizmet verir. Çiftlik bünyesindeki süt fabrikası, şarap ve meyve suyu fabrikasında çeşitli ürünler üretilir.

Çiftliği gezip görmeye gelen halk için "Gazi İstasyonu" adlı tren istasyonu yapıldı. Mimar Ahmet Burhanettin Bey’in (Tamcı) tasarladığı yapı, Birinci Ulusal Mimarlık Akımının ilk anıtsal gar yapılarındandır; 1 Şubat 1926'da törenle hizmete giren yapı, günümüzde lokanta olarak hizmet verir.

1936-1937 yılları arasında mimar Ernst Arnold Egli tarafından, Atatürk’ün isteği ile çiftlik arazisinde bazı yapılar inşa edildi. Çiftlik arazisi üzerindeki bira fabrikası, bira fabrikası hamamı, memur ve işçiler için konutlar, Atatürk’ün manevi kızı Ülkü için bir ev ve çiftlik müdürü için yapılan villa, Egli’nin inşa ettiği yapılardandır.

1933 yılında çiftlikte kurt, tilki, çakal, ayı, domuz, süne, kımıl gibi tarıma ve insana zarar veren hayvanların teşhiri amacıyla bir hayvanat bahçesi kurulmuştu. Bu minyatür hayvanat bahçesinin çok ilgi çekmesi üzerine projesini Necdet Pençe’nin çizdiği modern bir hayvanat bahçesi oluşturuldu ve 1940 yılında hizmete girdi. 32 hektarlık bir alanda Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesi olarak kuruldu.

Ankara Ticaret Odası tarafından Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin bire bir kopyası çiftlik arazisi üstüne yaptırılarak 1981’de "Atatürk Orman Çiftliği Atatürk Evi Müzesi" adıyla ziyarete açılmıştır.
1988 yılında anıt-park niteliğindeki Devlet mezarlığı, Atatürk Orman Çiftliği içinde hizmete girdi.

Çiftlik içinde bulunan / bulunmuş yapılar


Atatürk Evi

Atatürk Evi

Atatürk’ün 100. Doğum Yıldönümü etkinlikleri içerisinde, Selanik’teki Atatürk Evi’nin aynı plan ve ölçüler içerisinde bir örneği, Ankara Ticaret Odası’nın girişimi ile Çarmıklı ailesi tarafından Atatürk Orman Çiftliği sınırları içerisinde yaptırılarak 1981 yılı 10 Kasım günü törenle ziyarete açılmıştır. Ayrıca bu etkinlikler içerisinde Tarımcı Atatürk Anıtı da yaptırılmıştır. Atatürk Evine giriş ücretsizdir.

AOÇ Sergi Salonu

Önceki yıllarda Şarap Fabrikası olarak kullanılan bina, fabrikanın modernize edilmesinin sonrasında aslına uygun olarak restore edilerek müze ve sergi salonu haline getirilmiş, Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluşunun 85. yılında, 6 Mayıs 2010 tarihinde hizmete açılmıştır.

Müzede Çiftlikte kullanılan eski alet, makine ve ekipmanlar sergilenmekte olup, sergi salonu da her türlü sanatsal faaliyet için kullanılmaktadır.
Müze ve Sergi Salonu hergün 08.00-17.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.


Çiftlik Parkı
Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü özkaynakları ile yaptırılan "Gazi Orman Çiftliği Parkı" Eylül 2011 tarihinde açılmıştır.

Atatürk'ün 1937 yılında çiftliklerinin ulusa devri hakkında yazdığı feragat mektubunda belirttiği üzere, "çiftliklerin yerine göre araziyi ıslah ve tanzim etmek, muhitlerini güzelleştirmek, halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler temin eylemek" hususu vazifeleri arasında yer alan Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü tarafından, 6 dönümlük alanın rehabilite edilmesiyle kurulan parkta, çocuk oyun alanları, oturma alanları, dişbudak, akçaağaç, meşe, karaçam, sedir gibi ağaçlar yer alıyor. Parkta, 500 adet gülün bulunduğu gül bahçesi, havuz, mevsim çiçeklerinden yapılan peyzajlar da bulunuyor. 


Süt Fabrikası

Marmara Köşkü
Marmara köşkü 1928 yılında Ernest Egli’nin Atatürk’ün AOÇ arazisi içinde tasarladığı ilk yapılardan birisi ve Modern Cumhuriyet yapılanmasının ilk örneklerinden biriydi. 11 Haziran 1937 yılında Atatürk, Atatürk orman Çiftliğinin şartlı olarak halka emanetini Marmara Köşkünde imzalamıştı. Çıkan koruma kararlarına ve yasalara ragmen 2016 yılında yıkıldı.

Marmara Köşkü

Marmara Oteli

Anne ve Babamın o dönemler zaman zaman gittiği, yapılan balo ve eğlencelerde fotoğraflarının olduğu (görmüş olduğunuz eski fotoğraf çekilen fotoğrafların koruyucu kılıfı) Marmara Oteli’nin yapımına Türkiye Emlak ve Kredi Bankası’nın sağladığı teknik destek ile birlikte AOÇ yönetimi tarafından 1953 yılında başlanmıştır, ancak inşaat 27 Mayıs 1960 tarihinde maddi durumdan dolayı durmuştur. 1964 yılında çiftlik yönetiminin de isteğiyle o güne kadar yapılan masrafların ve inşaatın devamı ve tamamlanması için gereken tahmini miktarın hesaplanması yapılmıştır. Marmara oteli yapıldığı yıldan itibaren, etkin olarak kullanıldığı süre içerisinde, Ankara’nın sosyal hayatının önemli bir parçası olmuştur. Ünlü isimleri de sık sık konuk eden otel, balo salonunda gerçekleştirilen davetlerle de adını duyurmuştur. Dönemin ünlü sanatçılarının eserleriyle ve en kaliteli malzemeler kullanılmıştır.


Şaşaalı dönemler geçirdikten sonra uzun süre kaderine terk edilen otel, 1985 yılında işletmesi için kiralayan bir şirketin ana binaya ek olarak kaçak 14 kat çıkması ile yine sorunlar yaşamış ve Cumhurbaşkanlığı külliyesi inşaatına ve güvenliğine zarar verdiği gerekçesi ve geri dönülemez hasarlı olduğu rapor edildikten sonra 2013 yılında yıkılmıştır.

Devlet Mezarlığı

Devlet Mezarlığı, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanları ile Kurtuluş Savaşı sırasında en az tümen komutanlığı yapmış ve 1988 yılında Genelkurmay Başkanı'nın politik kriterlerine uyan 61 komutanın mezarlarının yer aldığı 1988 yılında hizmete açılmış "anıt-park" niteliğindeki mezarlıktır. Ankara’da, Atatürk Orman Çiftliği arazisi içinde yer alır. 536.000 metrekarelik alanda yer alan ve 356.000 metrekaresi yeşil alan olan park, halka açıktır. Milli Savunma Bakanlığı tarafından yönetilir.

Mezarlık için Milli Savunma Bakanlığı’nın 1982 yılında açtığı yarışma sonucu 42 proje arasından seçilen Y. Müh. Mimar Özgür Ecevit ile, Y. Ziraat Müh. Ekrem Gürenli’nin projesi uygulanmıştır. Bu projede İslam kültürüne uygun olarak gösterişli mezarlardan kaçınılmış, işlevsel olmayan anıtsal formlar kullanılmamış ve hüzünlü bir hava oluşmamasına dikkat edilmiştir. 30 Ağustos 1988 günü devlet töreni ile hizmete açılmıştır.

8 Kasım 2006 tarihinde TBMM'de yapılan yasal düzenleme ile başbakanların yanı sıra TBMM başkanlarının da ailelerinin talebi doğrultusunda Devlet Mezarlığı'na defnedilmesi sağlanmıştır.Bu şekilde cumhurbaşkanı ve kurmay komutanların dışında ilk defnedilen başbakan Bülent Ecevit'tir. 

Karadeniz Havuzu

Marmara Havuzu

Cumhuriyet Tarih Yolu
Park içinde, 19 Mayıs 1919’dan Cumhuriyetin kurulduğu güne kadar olan tarih döneminde ülke tarihi açısından önemli olaylar heykel ve simgelerle canlandırılmıştır. "Cumhuriyet Tarih Yolu" olarak adlandırılan bu alan, Türkiye’deki ilk büyük kapsamlı heykel düzenlemesidir. Bu düzenleme için 600 ton Marmara mermeri kullanılmıştır. Mezarlık alanındaki heykeller, Prof.Dr.Rahmi Aksungur tarafından yapılmıştır.

Devlet Mezarlığı Müzesi

Devlet Mezarlığı’nda yer alan müzede defnedilen Cumhurbaşkanları ve Kurtuluş Savaşı Komutanlarına ait eşyalar, resimler ve dergiler sergilenir.

Karadeniz Havuzu

1931 yılında Atatürk tarafından yaptırılan "Karadeniz Havuzu" adlı havuz, Devlet Mezarlığı inşaatı sırasında restore edilmiştir. Çevresi, dinlenme havuzu olarak kullanılmaktadır.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi inşası sonucu çiftliğin son hali

Tören Alanı
Mezarlık alanı sınırlarındaki tören alanı üzerinde "otağ çadırı" formunda tasarlanmış bir yapı bulunur. "Simge" olarak adlandırılan sekizgen planlı bu yapı, tören alanını güneş ve yağmurdan korur. Simgenin altındaki "Anısal Duvar", mezarlıkta yatanların adlarından oluşmuş, bitmemiş bir duvar görünümündedir. Her yeni Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı için yeni bir taş konularak örülmesine devam edilmektedir. Böylece Cumhuriyet'in sürekliliği ifade edilir.

Mezar alanlarına giden tören yolunun iki yanında İstiklal Savaşı’nı simgeleyen iki heykel grubu, Cumhurbaşkanları mezar alanı içinde cumhuriyetin gelişimini simgeleyen heykel ve 25 metre uzunluğundaki bayrak direği bulunur.

Devlet Mezarlığı’na defnedilenler
Devlet Mezarlığında 61 Kurtuluş Savaşı Komutanı ve 60 Cumhurbaşkanı mezarı hazırlanmıştır. 2006 Yılında Yapılan Kanun değişikliği ile artık Başbakanlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanları da buraya defnedilebilecektir.

17 Nisan 2017 Pazartesi

Beypazarı Yaşayan Müze ve Türk Hamam Müzesi


Beypazarı'na daha önce de gitmiştim bir iki kere ama 2 nisan doğum günüm hem de hava güzel olunca doğum günümü Ankara'da geçirmek yerine tekrar gidelim dedik.

Açıkçası Beypazarı'nda pek değişiklik yok ama Yaşayan Müze'yi tekrar gezmek keyifli oldu. Bir de Hamam Müzesi açılmış onu ziyaret ettik.

Beypazarı Yaşayan Müze



Yaşayan Müze bildiğimiz müzelerden değil. Yani eserleri camekanların arkasından görebildiğimiz bir müze değil. Burada her şey interaktif, yani anlatılan şeyleri siz de uygulayabiliyorsunuz. İsteyen ıhlamur baskı yapıyor, isteyen ebru. Müzeye giriş de enteresan. Hazırlanan ufak bir skeçle karşılanıyorsunuz. Keloğlanı arayan annesi rolündeki bir görevli sorular soruyor gelenlere "Oğlumu gördün mü?" diye. Verdiğiniz cevaplara göre de gayet keyifli ve akıllıca bir şekilde sürdürüyor mizanseni.



Kurşun nasıl dökülür, ne işe yarar konulu çalışmam :)

Konağı gezerken kış odası bölümünde Karagöz ve Hacivat'ın dönem içindeki yerini dinlerken (izlemek isterseniz tıklayın) siz de bir "Hayali" yani Karagöz, Hacivat oynatıcısı olabiliyorsunuz. Mesela ben tam anlamıyla yakalandım Hayali olmamak için gözlerimi kaçırırken ve sonrasında boncuk boncuk terleyerek ilkokul yıllarımdaki müsamerelerden yıllar sonra gelen bir sahne deneyimi yaşadım (sesimi ablamın kahkahalarından duyabilirseniz izlemek için tıklayın). 




Bu gösteriler dışında müzede nazardan koruduğuna inanılan kurşun dökme, üzerlik otu yakılarak tütsü yapma gibi ritüellerde uygulanıyor. (İzlemek isterseniz tıklayın)

Geleneksel Türk zeka oyunları olan Mangala ve Peçiç gibi oyunların hem tanıtımı hem de satışı yapılıyor.
Özellikle çocuklar için çok eğitici ve eğlendirici bir mekan olan Yaşayan Müze"yi gezmenizi öneririm.




Müzenin tarihi ve kuruluşu
Türkiye’nin ilk ve tek uygulamalı kültür müzesi Yaşayan Müze, halk yaşamı ve onun ürettiklerini sergileme düşüncesiyle 23 Nisan 2007’de eğitimci ve kültür bilimci Dr. Sema Demir tarafından kurulmuştur. Yaşayan Müze, geç dönem Osmanlı mimarîsinin seçkin örneklerinden biri olan tipik bir Türk evinde hizmet vermektedir. Bu konak, Beypazarı’nın ileri gelen ailelerinden Abbaszadelerin büyük oğlu Ali Bey tarafından yaptırılmıştır. İngiltere’ye tiftik ihraç eden tacir Ali Bey’in eşi Fatma Hanım da Beypazarı’nın Cumhuriyet dönemindeki ilk kadın öğretmenidir. Bu yönüyle aynı zamanda bir bellek müzesi olan Yaşayan Müzenin aslında küçük boyutlarla da olsa, açık hava müzelerinin Türkiye’deki ilk olduğu söylenebilir. Ülkemizde henüz bir örneği bulunmayan açık hava müzelerini diğer müzelerden ayıran özelliklerin başında bu tür müzelerde kullanılan sergileme yöntemleri gelir. Açık hava müzelerinde kullanılan sergileme tekniği, bağlamı kurgulamaya yöneliktir. Bu anlamda çeşitli canlandırma, yorumlama teknikleri ve etkileşimli sergileme yöntemlerini kullanan Yaşayan Müze, bu müzelerin Türkiye’deki temsilcisi durumundadır.
Her gün 08.30 - 20.30 arasında hizmet vermektedir.

Ayrıntılı bilgi için müzenin internet adresine tıklayın

Beypazarı Hamam Müzesi

Burası benim için enteresan oldu açıkçası. Neden enteresan oduğunu açıklayım. Hem dilimizde çok kullandığımız Külhanbeyi'nin ne olduğunu öğrendim, hem değişik objeleri görmüş oldum (4 metrelik "don" gibi) hem de rahmetli anneannemden ve onun annesinden bize kalan bazı osmanlı işi örtülerin benzerlerini de burada gördüm. Hatta ablamla rahmetli nenemi baya bir andık (anneannemin annesi). Küçükken bizlere hamam kültürünün ne kadar önemli olduğunu, hamamın sadece yıkanmaya gidilen bir yer olmadığını, orada yemekler yendiğini, gün geçirildiğini nasıl anlattığını anımsadık. Hatırlıyorum da ben çocukken her semtte bir hamam olurdu ve bazen anneannem götürürdü bizi. Daha keyifli, tatil modunda bir hamam sefası yapmak istersek de Bursa'ya hamamlara giderdik. Yıllar içinde çoğu hamam kapandı ama son yıllarda SPA merkezlerinde tekrar Türk hamamlarına rastlar olduk ve yeniden bir kültür canlanmaya başladı.




Türk Hamam Müzesi’nde, klasik Türk hamamlarındaki “sıcaklık, ılıklık, halvet, külhan, şırvan, hazne ve tıraşlık” gibi mekânlar bulunuyor.

Ayrıca “nalın, buhurdan, ibrik, sürmedan, kirdenlik, mücre ve hamam tası” gibi Türk el sanatlarından örnekler; “hamamcı minderi, kaynana arkalığı, hamam bohçası, yaygı, peştamal, pullu, bindallı, hamam beyazı, dindin, bürgü, içlik, üçetek, haşlama, salta” gibi Beypazarı’na özgü yerel kıyafetler ve hamam kültürüne ait dokumalarda ziyaretçiler için sergileniyor.



Bizde bunlardan hala var. Hatta bir iki tanesinin yakası bile açılmamış. Bunların yakaları giyileceği zaman isteğe göre açılırmış...


Dört metrelik "don" :) 

Müzenin bölümleri
16.yy'da inşa edilen Rüstem Paşa Hamamı 2012 yılında müze olarak hizmete açılmış. 

Soğukluk bölümü 
Halk arasında soyunmalık olarak da bilinen kısım. Burada bulunan sedirlere kıyafetlerini bırakan halk peştemallere sarınarak hamama hazırlanırmış. Bazı hamamlarda bu bölümün üst katı da olurmuş ve bu bölümlere şırvan denirmiş. Müzenin bu bölümünde ipek peştamallar, gümüş işlemeli nalınlar, gümüş hamam tasları, gülabtanlar, sürmedanlar, buhurdanlar, hamam bohçaları sergilenmekte. 

Ilıklık bölümü
Bu bölüm vücudun ani hava değişimine maruz kalmaması için yapılmış. Sıcağa fazla dayanamayanlar ve orta yaşın üzerindeki kişiler bu bölümü tercih edermiş. 
Ayrıca kına hamamlarında halvetten çıkan gelin kız burada gümüş işlemeli nalınlarını çıkartarak sedef kakmalı nalınları giyermiş. Müzenin bu bölümünde havlu takıları, sedef kakmalı nalınlar, gümüş işlemeli nalınlar ve el yapımı zeytinyağlı sabunlar sergilenmektedir.
Traşlık, halk arasında usturalık olarak da geçmektedir. Müşteriler bu bölümü kişisel temizlikleri için kullanmaktadır. Bunun yanı sıra hamamın bu bölümü seyyar berberler tarafından da kullanılmaktadır. Seyyar berberler saç ve sakal tıraşı yaptıkları gibi sülük çekme ve hacamatlık gibi tedavi yöntemlerini de kullanmaktadırlar. Tıraşlıkta usturalar, stiller, berber leğenleri, kupalar, kösreler, zırnıklar sergilenmektedir. 

Not: Zırnık kötü kokulu bir maddeymiş ve tabakhanede derilerin üstündeki kılları dökmek için kullanılırmış. Çok kötü bir kokusu olmasına rağmen "zırnık bile koklatmamak" deyimi karşıdaki insana verilen değeri gösteren bir ifade olarak dilimizde kullanılmaktadır.



Sıcaklık Bölümü
Hamamın külhana en yakın olan, en sıcak bölümüne denilmektedir. Burada iki oda bulunmaktadır. Bu odaların birinde damat hamamı, diğerinde kına/gelin hamamı temalı bir sergileme vardır.  Kına hamamında ipek peştamallara sarılıp, gümüş nalınlar giydirilen gelin odada üç kadın tarafından yıkanır. Kına hamamı için ayrılan halvette gümüş işlemeli fildişi taraklar, peştamallar, sabunluklar ve kavatalar sergilenmektedir.

Not: Neden kaba saba, korkulan insanlara külhanbeyi denir merak ettiniz mi? 
Külhanlar, yani hamamların ısıtılması için altlarında bulunan bölüm hamamın en karanlık, sıcak, insandan uzak bölümüymüş. Hamama açılan pencerelerinin ise adı cehennemlikmiş. O zamanlar burada çalıştırılan çocuklar çoğunlukla kimsesiz çocuklarmış. Bu çocuklar insandan uzak, karanlık ve izbe yerlerde yaşadıkları ve çalıştıkları için insan içine çıktıklarında toplum huzurunu bozan hareketler yaparlarmış. Külhanbeyi sözü de buradan gelmiş.

Detaylı bilgi için müzenin internet sayfasına tıklayın
Daha önceki Beypazarı yazısı için tıklayın