20 Haziran 2015 Cumartesi

İlk durak Utrecht ve Haarzuilens / Hollanda


Aslında mayıs ayında Berlin'e gidiyordum ama son anda çıkan bir sağlık problemi yüzünden ertelemek zorunda kalmıştım. İyiki de gitmemişim belki o zaman bu kadar detaylı ve iyi havada gezememiş olacaktım. Herşeyde vardır bir hayır demişler ya. Neyse, Berlin başka sefere kaldı artık. Şimdi başlayalım yeni gezimizi anlatmaya...



Türkiye'den uçağımız gece üçte kalktı ve biz altı- yedi gibi Düsseldorf'a indik. Nedense sorgu sual işlerini iyice arttırmışlar kapıda. Eskiden neden geldin diye sorar; tatil vs. deyince iyi tatiller diye geçirirlerdi. Bu sefer dönüş bileti, sağlık sigortası vs. vs. bir sürü şey sordular. Allahtan dönüş biletlerinin maili telefonda vardı. Neyse çok sorun olmadan geçtik, bavulları aldıktan sonra ilk iş önceden kiraladığımız arabayı almaya geldi. Rahat olsun diye büyük bir araba istemiştik. Ford Kuga verdiler son derecede rahat ettik arabada. Almanya'ya tekrar döneceğimiz için hiç oyalanmadan Hollanda'ya yola çıktık. Daha önceden nerelere gideceğimizi araştırıp haritadan işaretlemiştik. Ama acelemiz olmadığı ve geze geze gitmek istediğimiz için pek acele etmedik. Hollanda'ya vardığımız anda neredeyse bütün küçük köyleri, kasabaları dolaşa dolaşa Utrecht'e vardık.


Utrecht Amsterdam'a yaklaşık yaklaşık yarım saat mesafede olan Hollanda'nın 4. büyük şehri. Her yer yemyeşil ve süper evlere sahip bir üniversite şehri. (Belirtmem gereken birşey var: Hollanda zaten o kadar yeşil ki renklerden gözünüz kamaşıyor. Hiçbir ülkede bu kadar parlak bir yeşil tonu görmedim neredeyse. Evler çok güzel, bahçeler muazzam bakımlı. Bu güzellikleri görünce hollandalı ressamların nasıl ilham aldığını da daha iyi anlıyor insan). Amsterdam da olduğu gibi burada da her yerde kanallar var ve bence Amsterdam'dan daha güzel ve kafa dinlenesi bir şehir (ama Amsterdam sanat konusunda beş basar). Utrecht'de biraz vakit geçirdikten sonra küçük kasabalarından biri olan Haarzuilens'e yola çıktık (yaklaşık 8 km. arası var). Bu kasabanın en önemli özelliği dev gibi bir şatoya sahip olması (Kasteel de Haar). Ama ne şato! Masallardan fırlamış gibi (Şatoyu ayrıca yazacağım çünkü paylaşmak istediğim çok fotoğraf var). Haarzuilens kasabası (yada köyü mü desem) ise apayrı bir masalsı görünüme sahip. Her yerde yine kanallar. şipşirin evler...

Bu evi istiyorum yaa...

Kimi evlerin tarihi 1500 -1600'lü yıllara dayanıyor ama o kadar iyi korunmuşlar ki sanki dün yapılmış. Binaların bazılarının üstünde o evi yaptıranların isimleri yazıyor bazılarında da latince sözcükler. Bu köyün özelliklerinden biri de her sene şatoda düzenlenen "Elf Fantasy" fuarı. Ortaçağ kıyafetinden, Star Wars karakterlerine, mitolojik karakterlere bürünmüş yüzlerce insan şatoyu ve bu ortaçağ köyünün sokaklarını dolduruyormuş. Tanıtım filminde izlediğime göre çok ilginç görüntüler ortaya çıkıyor. 
Ayrıca bu güzel köy bisikletçilerin de buluşma noktası sanırım. Her yer takım halinde bisikletçiyle doluydu. Zaten Hollanda'da her yer bisikletlilerin hakimiyetinde. Özellikle Amsterdam'da çok var. Bebekliler, yaşlılar, gençler... 

İşte huzur. Burada yaşasam keşke...

Köyün orta yerinde ise birçok keçi, koyun ve kuş türünün bulunduğu bir park var. Hayvanlar o kadar alışmış ki insanlara hemen gelip kendini sevdiriyorlar. Bizde biraz keçi sevdikten sonra meydanda bulunan restoranlardan birine oturduk ve birşeyler atıştırıp kuş seslerinin keyfini çıkardıktan sonra kaleye doğru yola çıktık...


Pıtı pıtı el yalayan yavru çok tatlıydı...

Bu arada sabahın köründe yol yorgunluğunun etkisiyle sanırım Utrecht'de hiç fotoğraf çekmediğimizi fark ettik. Bu açığı Haarzuilens ile kapatabilirim umarım...

Daha çok fotoğrafa ana sayfada bulunan instagram adresimden ulaşabilirsiniz...

Hiç yorum yok: