10 Nisan 2020 Cuma

Karantina günlerinde kitaplar - 2


Merhaba, uzun zamandır başucumda bekleyen kitaplar vardı. Bazılarına başladım okumaya kafa doluluğundan yada yorgunluktan bitiremedim. Bazılarını da aldım ama kapağını açmak bile nasip olmadı. 

İkiz çocukları olan anneler daha iyi anlar beni. Evde yardımcımız olsa da bir noktadan sonra rahat rahat kitap okumak biraz lüks haline geliyor. Hepimiz evde olduğu için bu karantina günleri başımda bekleyen kitaplar için iyi bir fırsat oldu benim için.

Bu kitaplar arasında ilk bahsetmek istediğim yazar Stefan Zweig. 

Zweig ülkemizde özellikle son yıllarda çok popüler bir yazar oldu. Aynısı bir dönem Sabahattin Ali ve onun en sevilen eserlerinden biri olan "Kürk Mantolu Madonna"da da olmuştu. Bir ara moda instagramda kahve fincanıyla bu kitabı paylaşmaktı :)

Benim için ise Zweig çok daha önce sevdiğim yazarlar arasında yer almıştı bile. Bunun sebeplerinden biri de trajik yaşam öyküsü ve hayatını sonlandırmasıydı. Yaşadığı dönemdeki olayların bir insanı, böyle bir yazarı nasıl bir umutsuzluğa sürüklediği üzmüştü beni (aynısını Sylvia Plath hakkında da hissetmiştim ama o başka bir postun konusu)



Biraz Zweig'dan bahsedeyim size isterseniz;
1881 - 1942 yıllarında yaşayan yazar Roman, uzun öykü, tiyatro, deneme, şiir, seyahat, anı türlerinde yirmiden fazla eser verdi. 1920'li ve 1930'lu yıllarda Alman dilinin en çok okunan yazarları arasında sayılan Zweig'in elliyi aşkın dile tercüme edildi. 

Varlıklı bir Yahudi ailenin oğlu olarak Viyana'da doğdu. Ailenin ikinci oğlu olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı; İngilizceFransızcaİtalyancaLatince ve Yunanca öğrendi. Felsefe okudu, 1. Dünya Savaşında ordu'da görev aldı. Savaştan sonra Avusturya Salzburg'a yerleşti ve burada geçirdiği 20 yıl eserleri bakımından en verimli yılları oldu. Ülkede Hitler öncülüğündeki Nasyonal Sosyalizm egemen olmaya başladığında Yahudi asıllı bir yazar olan Zweig kara listeye alındı. 1933'te, Nazilerin ideolojileriyle bağdaşmayan kitapları meydanlarda ateşe verdikleri törenlerde yakılan kitaplar arasında Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve Londra'ya yerleşti. 1937 yılında ilk eşinden ayrılıp 1939 yılında Lotte Altmann ile evlendi. 1941 yılında Brezilya'ya yerleşti.


Avrupa'nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Brezilyadaki evinde, karısı Lotte ile birlikte uyku hapları içerek intihar etti. Buna Hitler'’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlık neden olmuştur. Cenazesi devlet töreni ile defnedildi. 

Zweig'ın neredeyse tüm kitapların sevsem de benim için biyografileri ayrı yer tutuyor. Tarihsel gerçekliklerinin yanı sıra kurgusal biyografiler de olsalar "Marie Antoinette: Vasat bir Karakterin Portresi" ve "Mary Stuart" tarih sevenlerin hoşuna gidebilir. Özellikle Marie Antoinette daha akıcı olan diliyle okuyucunun takibini ve okuma zevkini arttırıyor.
Adından da anlaşılacağı gibi Marie Antoinette Fransız ihtilali ile tahttan indirilip, giyotinle idam edilen Fransa'nın son kraliçesini anlatıyor.
Mary Stuart ise ünlü İskoçya Kraliçesini ve İngiltere tahtında oturan Elizabeth ile ilişkilerini ve yine bir kraliçenin talihsiz sonunu anlatıyor...

Hiç yorum yok: